"Hâlis Din"

Özellikle son 150-200 yıl boyunca kendi ülkemizde, Müslüman toplumlarda ve genel olarak dünyamızda yaşanan gelişmeler, dar ve geniş çaplı insan ilişkilerinde gözlenen sorunların en temelinde ahlâkî yozlaşmanın olduğunu apaçık göstermiştir. Bizde az görülse de önceki yazımda bir örneğini sunduğum üzere- dünyadaki entelektüeller bu meseleyi ciddi ciddi düşünüyor, yazıyorlar.

Aslında ahlak sorunları geçmişteki insan ilişkilerinde de vardı. Fakat o devirlerde insan ilişkileri genellikle şimdikilere göre dar alanda yürüdüğü, kötülük üretebilen teknoloji de bu kadar gelişmediği için ahlak temelli sorunlar da sınırlı etkiler bırakıyordu. Günümüzde ise iyilikler gibi kötülüklerin de sınırları genişlemiş, şiddeti artmıştır. Mesela uluslararası yardımlaşma, insan hakları savunuculuğu gibi iyi amaçlı bazı çalışmaların yanında; savaşlar, terör olayları, ulusal ve uluslararası hukuk ihlalleri, sömürü ve soygunlar gibi genişliği ve şiddeti gittikçe artan sorunlar da yaşanmaktadır.

Bazı din tanımlarında belirtildiği gibi "hak din"in asıl amacı, insanların dünya ve ahiret hayatını mutlu ve huzurlu kılmak, bunun dinî ve ahlakî esaslarını koymaktır. Bir din telakkisi insanların dünyasına iyilik, huzur ve mutluluk katmıyorsa, tersine, yukarıda belirtildiği türden sıkıntılar yaşatıyor veya bunları önlemeyi hedeflemiyorsa o telakkideki din, doğru din, Kur'an'ın tabiriyle "hâlis din" değildir. Çünkü bireysel ve toplumsal vicdanda kemale ermiş şekliyle din rahmettir. Kur'ân-ı Kerîm'in 300'den fazla ayetinde Allah'ın rahmetinden bahsedilir. Bu ayetlerde O'nun evreni var etmesi, nimetlerle donatması, insanlara kitaplar göndermesi hep rahmet olarak sunulur. Daha Kur'an'ın başında, ilk surenin ilk ayeti (besmele) ile 3. ayetinde Allah'ın Rahmân ve Rahîm olduğu, yani bütün yaratılmışlara karşı son derece merhametli, lütufkâr olduğu vurgulanır. O, "geniş rahmet sahibidir" (En'âm 6147); kendi zatına rahmeti yazmıştır" (612, 54); "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır" buyurur (7156). Keza Kur'an rahmettir (6157; 12111; 1689). Peygamber âlemlere rahmettir (21107). Rahmet'in Sâmî dillerdeki kök anlamı "sevgi"dir. Rahmet boş bir acıma duygusu değil, içeriğinde iyilik, yardım, özveri gibi erdemler bulunan aktif bir sevgi ve lütuf kavramıdır. Bir din telakkisi, benim sık sık kullandığım tabirle, insanlara rahmet yerine zahmet getiriyorsa, o din telakkisi, Allah'ın gönderdiği, Peygamber'in tebliğ ettiği ve yaşadığı İslam değil, mensupları ve onların ilişkili olduğu insanlık için sorun kaynağıdır; bunu yüzyılların tecrübesiyle gördük, halen de görüyoruz.

Uzun süre yaptığım bir çalışmanın sonucuna göre Kur'ân-ı Kerîm'in 2000'den fazla ayeti, yani yaklaşık üçte biri ahlak konularını içeriyor. Bu ayetlerin takriben üçte ikisi Mekke'de, geri kalanı Medine döneminde inmiştir. İslam'da bugün uygulanan şekliyle namaz, oruç, zekât ve hac ibadetleri Hicret'ten (Hz. Muhammed'in, peygamberliğinin 13. yılında Mekke'den Medine'ye göçmesinden) sonra Medine'de farz kılınmıştır. Buna karşılık, Mekke'de ilk gelen vahiylerden itibaren Kur'an'da inanç ve ahlak konularının sürekli gündemde tutulduğu görülmektedir. Bu durum, İslam'ın öncelikle bir inanç ve ahlak dönüşümü olduğunu, ahlak ve erdem kaygısı taşımayan bir ibadet ve dindarlık anlayışı ve pratiğinin Müslümanlık sayılamayacağını gösterir.