Arapça kutsal dil mi

Yazdıklarım kimilerini rahatsız edebilir. Onun için hoşgörünüze sığınarak kaynaklı yazmam gerekti.
Dört Sünnî fıkıh mezhebinin kurucularından İmam Mâlik b. Enes (öl.179796), el-Muvaa adlı kitabında (nşr. Azamî, Abudabi 14252004, I, 263) "Mescitte yabancıların (Arap olmayanların) dilini konuşmak mekruh görülmüştür" der. Bu söz iki maksatla söylenmiş olabilir: 1. Yabancı dillere karşı Arapçayı koruma; 2. İslam dışı inançlara karşı İslam'ı koruma.

Birinci noktadan bakıldığında özellikle Mâlik b. Enes gibi saygın bir âlimin, kendi dilini korumaya yönelik sözler söylemesi normaldir. Ülkemizde de bugün yabancı dillerin istilasına karşı Türkçeyi korumak amacıyla böyle konuşanlar ve bazen yasal düzenlemeler yapılmaktadır.

Fakat İmam Mâlik bu sözünde yabancı dilin kullanılmasını mescit ile yani dinî bir kavramla ilişkilendiriyor; dolayısıyla Arapça ile dini özdeşleştiriyor. Elbette her Müslüman gibi İmam Mâlik de dini koruyacaktır.

Fakat namazlar dışında- mescitte konuşulan dilin Arapça veya başka bir dilde olmasının din ile ne alakası var O zaman bu, dinî bir kavramı kullanarak, Müslüman dünyada din ile ilgisi olmayan Arap dilini ve Arap kültürünü hâkim kılmak olmaz mı Nitekim mesela- bizde 1920'li yıllara kadar asırlarca camilerde hutbenin tümü Arapça okunmuş, cemaat de boş boş dinlemiştir.

Arapçayı kutsayan sadece İmam Mâlik değil. Mesela Kur'an'ı ilk defa baştan sona tefsir eden Mukâtil (öl.150767), görevli meleklerinin, insanların amellerini Süryânî diliyle yazdıklarını, mahşerde yargılama dilinin Süryânîce olacağını, fakat iyiler cennete girdikten sonra artık orada herkesin Arapça konuşacağını yazmıştır (Tefsîru Muâtil b. Süleymân, Beyrut 2002, IV, 613). Rivayete göre İbn Şihâb ez-Zührî (ö. 124742) de "Cennet halkının dili Arapçadır" demiştir (Abdullah İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd ve'r-Reâi, nşr. H. el-Azamî, Beyrut, tarihsiz, s. 71).

Bu insanlar, anlattıkları sahnelerde o dillerin konuşulacağını nereden biliyorlar Kur'ân-ı Kerîm'de böyle bir bilgi yok; inceleyebildiğim kadarıyla güvenilir bir hadis de yok. Muhtemelen sonraları piyasaya sürülmüş bir tek rivayette güya Hz. Peygamber'in "Şu üç şeyden dolayı Arapları sevin: Ben Arabım; Kur'an Arapçadır ve cennette konuşma dili Arapça olacak" buyurduğu söylenirse de, hadis eleştirmeni Ukaylî (öl. 322934) bu rivayet için "Münkerdir, aslı yok" demiştir (e-uafâu'l-Kebîr, Beyrut 2013, III, 232). Belli ki bu rivayet, Arap ırkçılığı gayretiyle uydurulmuştur.

Ne var ki, bu gibi asılsız bilgi ve iddialar Müslüman toplumlarda Arapçanın kutsanmasına yol açmıştır. (Muhtemelen bunun zihinsel bir uzantısı olarak Sivas İmam-Hatip Okulu'ndaki öğrenciliğim sırasında yabancı dil dersinden yüksek notlar aldığımı öğrenmiş bir hocam bana, "O dersten 10 üzerinden 5'ten fazla alman haram!" demişti.)

Hâlbuki ilgili ayetlere göre (Yûsuf 122; Tâhâ 20113; Zümer 3927; Fussılet 413; Şûrâ 427; Zuhruf 433; Ahkaf 4612), Kur'an dilinin Arapça olmasının tek gerekçesi, tamamı Arap olan ilk muhatapların onu anlamasını sağlamaktı. Özellikle Fussılet suresinin (41) 44. ayetinde şöyle buyrulur: "Şayet biz onu yabancı dilde okunan bir kitap olarak indirseydik mutlaka onlar, 'Ayetlerinin açık seçik anlaşılır olması gerekmez miydi Araba yabancı dilden bir kitap! Olacak şey mi!' diyeceklerdi." Bu ayette Kur'an dilinin Arapça olmasının, mesajı anlatmaktan öte dinî bir gerekçesinin olmadığı net bir şekilde ifade edilmiştir.