Bir Atsız, iki Abdülhamid (3)

Birinci Dünya Savaşı'nda düşman donanması Çanakkale Boğazı'nı zorlarken ve durum buhranlı iken, hükümetin Anadolu'ya taşınması düşünülmüş ve o zaman Beğlerbeği Sarayı'nda münzevî bir hayat yaşayan Abdülhamid'e, kardeşi V. Mehmed tarafından bir heyet gönderilmişti. Bu heyet, sonradan paşa olan Talât Beğ'in başkanlığında idi ve durumu anlatarak Anadolu'ya geçmenin zaruretini söyleyecekti. Abdülhamid, heyeti sükûnetle dinledikten sonra şunları söyledi: "Ceddim Fatih Hazretleri İstanbul'u alırken son Bizans İmparatoru şehirden kaçmayı düşünmemiş, ordusu başında ölmüştür. Biz, Bizans imparatorları kadar da mı olamıyoruz ki bu şehri bırakmayı düşünüyoruz Osmanlı Hanedanı İstanbul'u terk ederse bir daha oraya dönemez. Muhterem biraderime söyleyin: İstanbul'dan bir adım bile dışarı atamam!" Abdülhamid, öldüğü zaman, kendisine yapılan içten gelen muhteşem tören, onun hâtırasına karşı ve uğradığı haksızlıkları tamir için gösterilmiş bir saygı idi. Bu hazin törende eski düşmanları olan ve kendisini tahttan indiren İttihatçıların iki büyük siması, Talât Paşa ve Enver Paşa, hüngür hüngür ağlamışlardır. Sultan Hamid, gaflet ne kelime, en uyanık ve şuurlu insandı. Yıldız tepesinden tek başına Osmanlı İmparatorluğu'nu idare etti. Okullar, yollar ve ilmî yayınlar ile onu yüceltmeye uğraştı. Kuvvetli kurmay subaylar hazırladı. Ermenileri sindirdi. Balkan milletlerini birbirine düşürerek aleyhimizde birleşmelerine engel oldu. Avrupa devletlerini kukla gibi oynattı. Türkiye'de ve Avrupa'da kuş uçsa haberi olurdu. İngiliz entellijensini gölgede bırakan bir haber alma şebekesi kurmuştu. Değerli insanları korudu. Para ile düşmanlarını kul haline getirdi. Çok namuslu idi. Kadınları asla devlet işlerine karıştırmadı. Kan dökmedi. Kimsenin ekmeği ile oynamadı. Böylelikle 33 yıl, içten güçsüz ve dıştan tehlikelerle çevrili imparatorluğu ayakta tuttu. İslâm dünyası üzerinde öyle bir otorite kurdu ki, Avrupa devletleri bu nüfuzdan çekinir oldular. Onun kudreti sayesinde İstanbul ve Rumeli Hıristiyanları Türklere karşı bir aşağılık duygusu içinde idiler. Her ay yüzlercesi, kendi istekleriyle, Müslüman oluyorlardı. Tahttan indirilmese ve aynı otorite ile devleti on yıl daha idare etseydi Balkan Savaşı çıkmayabilir, Türkiye Birinci Dünya Savaşı'na girmez ve bu suretle imparatorluk kaybedilmezdi. Sözün kısası, II. Abdülhamid, gafletin ve bîçareliğin zıddı ne ise, onun en muhteşem temsilcisidir." Fark ettiniz elbette. Bu defa müellifin elindeki kalemin kanatları kılıçlaşmış, ifadeler alabildiğine