Menderes ve Zorlu'nun gerçek suçları Türkiye'yi büyütmeye kalkmalarıydı

1957 Eylülünde şaşırtıcı olduğu kadar kritik de olan parlak bir nişan haberi basında büyük boy fotoğraflar halinde boy gösteriyordu. Haberlere göre anne tarafından Halife Abdülmecid'in torunu, baba tarafından Mısır'daki kraliyet hanedanına mensup Prenses Fazıla ile Irak Kralı II. Faysal nişanlanmıştı. Bu, Osmanlı hanedanı ile Mısır hanedanının Irak hanedanı, dolayısıyla da Şerif Hüseyin ailesiyle birleşmesi manasına geliyordu.

Irak'ta bir Osmanlı prensesi hükümdar eşi olacak, bu kritik evlilikle birlikte Ortadoğu'da yeniden bir Osmanlı rüzgârı esmeye başlayacaktı. Bu rüzgârın arkasında ise 1955 Şubatında Irak'la Bağdat Paktı'nı imzalayan Başvekil Adnan Menderes duruyordu.

Bağdat Paktı deyip geçmeyin, İran, Pakistan ve İngiltere'nin de katılmasıyla bir ittifaka dönüşecek, Kral Faysal beş ay sonra bir hamle daha yaparak Ürdün Kralı Hüseyin ile ortaklaşa bir Arap Federasyonu kurup Mayıs ayında da bizzat başına geçecekti.

Menderes bu diplomatik başarısından gayet memnundu ki, beklenmedik bir haber onu ve Türkiye'yi ve elbette prensesi 14 Temmuz 1958 günü Yeşilköy Hava Limanında yakalayacaktı. O gün Irak'ın genç kralı Türkiye'ye gelecekti. Hazırlıklar yapılmış, protokol havaalanına gelmişti ki kara haber bir deprem etkisi yaptı: Irak'ta askeri darbe olmuş ve Fazıla ile 10 ay önce nişanlanmış olan kral, amcası Prens Abdülilah ile Başbakan Nuri Said Paşa linç edilerek öldürülmüştü!

Siz Başvekil Menderes ve erkân-ı devletin uğradığı şokun derecesini düşünedurun, bu hadise yalnız Türkiye'de değil, Ortadoğu'da da bütün dengeleri alt üst edecek ve tabiatıyla Bağdat Paktı bundan ağır yara alacaktı. Bölgeyi Sovyetler Birliği'ne karşı koruyacağı planlanan Bağdat Paktı Irak'ın ertesi sene çekildiğini açıklamasıyla zayıflayıp CENTO'ya dönüşecek (27 Mayıs darbecilerinin "NATO ve CENTO'ya bağlıyız" açıklamasındaki CENTO da Menderes zamanında kurulmuştur) ve ittifak iyice zayıfladıktan sonra 1979 yılında dağılacaktı.

Nedense Menderes'in Bağdat Paktı girişimi üzerinde yeterince durulmamıştır. Paktı kurarken elbette İngiltere ile beraber hareket edilmişti ama o devirde İngiltere veya Amerika'yı yanına almadan böylesine cüretkâr bir girişimde bulunmak akılcı olmazdı zaten.

27 Mayıs darbecileri bile NATO ile CENTO'ya eşit düzeyde yaklaştıklarına göre Bağdat Paktı ciddi bir meseleydi. İlginç bir başka husus ise darbeden sonra yine son Menderes hükümetinin yaptırdığı ve darbeye maruz kaldığı için açılması darbecilere nasip olan bugünkü TBMM binasına taşınıldığında 2. TBMM binası CENTO'nun genel merkezi olarak hizmet verecekti 1979'a kadar (darbecilerin açtığı Çanakkale Abidesi de Menderes'in eseri değil midir).

Peki, Menderes ne yapmak istiyordu

Cevap: Türkiye'nin sınırlarını genişletmek istiyordu.

Daha önce "İnönü minimalist, Menderes maksimalistti" başlıklı yazımda da dile getirdiğim gibi Türkiye'nin Tek Parti devrinde içine kıstırıldığı döngüden çıkmak için bir açılım yapmasının şart olduğuna inanan Menderes Londra ve Zürih anlaşmalarıyla Kıbrıs davasını bir sonuca bağlarken ondan önce Irak ile Bağdat Paktı'nı imzalamış, Suriye'yi de pakta dahil etmek için epeyce zorlamıştı. Böylece diplomatik olarak performansımızı artırmak suretiyle çevremizle bağımızı güçlendirmek ve sınırlarımızı böylece genişletmek gibi bir hayal kurmuştu.

Vaktiyle "CHP hayal kurmasını bilmez" demişti bir Demokrat Parti milletvekili. Haklıydı. Hayali olmayan uslu bir milletin üzerinde hayal kuranların olmayacağını zannetmek çocukların bile ikna olmayacağı bir saflıktır ki biz uslu durursak kimse bize dokunmaz mantığının imkân ve 'sınırları'mızı nasıl daralttığını 2. Dünya Savaşı sırasında defalarca Oniki Adalar teklif edildiğinde geri çeviren zihniyetten teşhis edebilirsiniz.

İşte bu noktada Menderes'in arkasındaki güce bakmak gerekir:

Kimdi Menderes'in vizyoneri

Siz hiçbir darbede bir Dışişleri Bakanının asıldığını hatırlıyor musunuz Ne günah işlemiş olabilirdi devletin sırlarını bir başka devlete satmak dışında Böyle bir suç da isnat edilmemişti zaten. İhalelerden yüzdelik alıyormuş gibi sebeplerle tartışmasız bir şekilde Cumhuriyet döneminin en yetenekli Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edilmişti.

Asıl sebep neydi

Sebep Bağdat Paktı'nda gizliydi.