Giriş sınavı

Bizim okula giriş sınavı biraz zorludur. Öğrencinin oyunculuk yeteneğinin yanı sıra genel kültür sınavı da yapılır. Bu yılki sınava 200 genç başvurdu. On üç kişi kazandı. Ancak genel kültür sınavında tuhaf bir şey oldu. Gerçi bundan önceki sınavlarda da bu gibi durumlara rastlıyorduk ama bu defaki tüm tiyatro jürisini çok şaşırttı. Bir öğrenci Alman dili ve edebiyatı bölümünü bitirmiş. Çok sayıda üniversite mezunu bize başvuruyor. Bu yılki yüzde çok yüksek oldu. Başvuranların yarıdan fazlası üniversite mezunu idi...

Genç öğrenci Almancayı öylesine iyi öğrenmiş olmalı ki o diplomaya hak kazanmış olsun. Benim Almanca gramerim çok iyidir. Övülecek bir şey değil bu ama gerçekten bu konuda bir Almanla yarışabilirim. Konuşmam ise "Tarzan"ın Almancası kadardır. Kız öğrenciye bir iki fiil çekimi sordum. İsmin hallerini sordum... Hiç yanıt yok. "Heyecandan mı unuttun" dedim. "Yok hocam, bunları öğrenmedik" dedi... Üniversite mezunu... Okullara imam göndereceğinize öğretmen gönderin. Rezil oluyorsunuz...

GENÇ KOMEDYENLER

Onları neden beğeniyorum biliyor musunuz Genç ve yeni oldukları için. Eski olan şey, bence eskimiştir. Bakmayın siz eski sanatçılar bambaşkaydı lafına. Nasıl bambaşkaydık yani Ağzımızla kuş mu tutuyorduk Olağanüstü yaptığımız şeyler nelerdi mesela Yeni, yenidir ve güzeldir. Bir kere bu genç komedyenlerin hemen hepsi eğitimli. İyi ustalardan eğitim almışlar (kendimi kastetmiyorum). Hemen hepsinin filmlerini izledim, izliyorum. Bu gençler çok yetenekli. Seversiniz veya hoşlanmadığınız bir tarzdaki komedyenlerdir. Bu olabilir. Ben oraya bakmıyorum. Bunların yeteneklerine bakıyorum. Konservatuvar giriş sınavlarında ilk baktığımız şey budur. Ama bizim MSM'nin ayrı bir özelliği daha vardır. "Özel hayatı bizi ilgilendirmez" meselesi bizde geçmez. Biz gelecek olan gencin her şeyiyle ilgileniriz. Yetenek ön plandadır ama psikoloğumuzun yaptığı test sonucunu önce okur, sonra sınava girecek öğrenciyi ona göre de inceleriz. Genel kültür yazılı ve sözlü sınavları da yetenek gibi değerlendirilir bizde. Övdüğüm gençler benim okulumdan değiller diye onları es geçemem.

YASEMİN

1981 yılı. Eski okulum İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda "Geleneksel Türk Tiyatrosu" dersleri veriyorum. Gelenekselde üç ana öğe çok önemlidir: meddah, ortaoyunu, tuluat. Bu dersler o güne kadar konservatuvarlarda okutulmuyordu. Ben eski okulumun yönetimini bu konuda zorladım. Rahmetle anacağım okul müdürü Nedim Otyam, yazılı sunumumu kabul etti ve derslerim başladı. İlk dersimde ödev vermiştim. Her öğrenci başından geçen veya kendi yazdığı bir komediyi tek başına oynayacak. Meddahlık yapacak. Öğrenciler çıkmaya başladılar. Sıra kısa boylu, şirin yüzlü bir kıza geldi. İstanbul'dan Doğu'ya giden bir otobüsteki yedi kişiyi oynadı. Hepsini ayrı taklitlerle. Kendi yazmış kendi oynuyor. Sınıf kahkahadan yerlerde. Öğrenciler birbirlerini yeni tanıyorlar çünkü ilk seneleri. Çok başarılı bir öğrenciydi. Herkes onu kutladı. Teneffüs oldu. Bahçede ıhlamur içiyorum. Bir el omuzuma dokundu. Baktım, az önce başarılı meddahı sunan öğrenci. "Hocam, izninizle bir şey söylemek istiyorum. Ben bu tip şeyleri oynamak istemiyorum, bana gülüyorlar" dedi. "Yat kalk şükret, Allah sana böyle bir sahne sempatisi vermiş ki komedyenlik senin asıl işin olacak." Üzülerek yanımdan ayrıldı. Dramlarda da başarılı olduğunu diğer hocalarından öğrendim. Onun iyi bir komedi sanatçısı olacağından emindim. Mezun oldu. Evlendi, çok sıkıntılı günler geçirdi. Çocukları oldu. Veee... Sonunda o küçük kız,