Ceylan Çalışkan Eskişehir'de çok yoğun bir şekilde Risale-i Nurları teksirle çoğaltmaktaydı.
Böyle bir yoğunluk içindeyken askerliğe çağrıldı. Bediüzzaman teksir işlerinin ortada kalmaması için ondan askerliğini ertelemesini istemişti. Doktor raporu alma; başarısızlıkla sonuçlanınca teksirleri askere gideceği güne kadar gece gündüz durmadan tamamlamaya çalıştı.
Ceylan'a Siirt'e istihkâm askeri olarak görev çıktı. Gideceği gün Bediüzzaman'ın yanına vedalaşmaya gitti. Bediüzzaman, manevî evlâdı ve has talebesine askerlikte ve hayatı boyunca yapması gerekeni "Ceylan, sen Risale-i Nur'un esaslarını daima hareketlerinle yaşa" şeklinde tembihledi.
Vedalaşma zamanı gelmişti. Bediüzzaman'ın elini sevgiyle öptü, sonra Siirt'e doğru yola çıktı.
Siirt'e varınca birliğine teslim oldu. İlk on beş gün 3. Taburun 10. Bölüğünde kaldı. Sonra alay karargâh bölüğünün istihkâm taburuna geçti. Bu garip şehirde askerliğe alışmaya çalıştı. Kısa süre içinde Siirt halkının genelde Arapça konuştuğunu ve Siirt'in pahalı bir şehir olduğunu, bunun yanında su sıkıntısının, şehrin en büyük problemi olduğunu yaşayarak öğrendi. Kışın çok soğuk geçmesi askerliği daha çekilmez bir hâle getiriyordu.
Ceylan, Siirt'e gitmeye hazırlanırken Bediüzzaman; "Benim Şark'taki dostlarıma ve talebelerime selam olsun" şeklinde yazılı bir not vermişti. Not hâlâ Ceylan'ın cebinde duruyordu. O dönemde çavuşlar askerlerin namaz kılmasına izin vermezdi. Askerler de korkudan namaz kılamazlardı. Bu sıkıntılı ve namaz kılmanın yasak olduğu günlerde Ceylan, geldiği ilk gün şadırvanda abdest alırken uzaktan başka bir asker de şaşkın şaşkın onu izliyordu. Ceylan, abdest aldıktan sonra botunu giydi.
Bu durum askerin dikkatini çekmişti. Asker yavaş yavaş Ceylan'ın yanına yaklaştı: "Ben de namaz kılarsam kimse bana karışır mı" dedi. Ceylan: "Askerlik kurallarını aşk ve şevkle yap. Müsait olduğun yerde zamanında namazını kıl, kimse sana engel olamaz" dedi. Asker bu sözlerden cesaret alarak askerlik süresince namazını cesaretle kıldı.
Bir zaman sonra Ceylan, fırsat buldukça cep defterine Risale-i Nur'dan yazdıklarını namaz kılan ve yakın bulduğu askerlere okudu. 1951 yılında asker olan Ceylan bu süre içinde risale okuduğu ve risale dersleri verdiği birçok asker oldu. Bunlardan; Hasankeyf'e bağlı Uzundere Köyünden asker Abdullah Zengin, Ceylan'la tanıştığı ve Risale-i Nurları dinlediği birçok şahit tarafında anlatılır. Erken yaşta vefat eden Abdullah Zengin'in çocukları (Burhan-Orhan) yıllar sonra tevafuken Risale-i Nur'la tanıştı ve babalarının hayallerini ihlâsla ve fedakârca gerçekleştirmeye başlarlar. Yıllar sonrada olsa Ceylan'ın verdiği derslerin etkisinin gösterdiği sadakat ve ihlâs Abdullah'ın çocuklarına sirayet etmişti.
Bir gün Yüzbaşı: "Bedücü Ceylan" diye bağırarak ona seslenir.
Ceylan: "Emret komutanım" der.
Yüzbaşı: "Başım çok ağrıyor bir nefes et de şu başımın ağrısı geçsin" deyince.
Ceylan: "Komutanım emir erinize beş kuruş verin kantinden aspirin aldırın, ağrınız geçer" diyerek dik duruş sergiledi.