Bediüzzaman ve sinema

Tevfik Gerçeker, 1919 yılında Şehzadebaşı'ndaki Damat İbrahim Paşa Medresesinde talebeydi.

Bir bahar günü öğleden sonra külahlı, çizmeli bir zat medreseden içeri girer. Tevfik Gerçeker, misafiri karşılayarak "Buyurun kimi arıyorsunuz" der. Misafir, "Benim adım Said-i Kürdî" der. Gerçeker, bu ismi daha önce duyduğundan onu hemen içeri buyur eder. Arkadaşlarına haber göndererek herkesi odasına toplar. Kısa bir süre sonra çay ikramında bulunur. Bir müddet sonra sohbet başlar. Bediüzzaman, söze şöyle başlar: "Bu rutubetli kubbenin altında tahsil olmaz. Bu vücudu infâ eder(öldürür). Ben meşihatten (şeyhülislamın resmi dairesi) izin alarak bir medrese kuracağım. Yaz aylarında pınar başlarında çalışacağız. Yaylalarda, ağaç altlarında, kırlarda ders okuyacağız. Siz de bu medreseme talebe olarak gelir misiniz"

Bediüzzaman'ın kuracağı medreseye talebeleri davet etmesi talebelerin hoşuna gitmişti. Talebeler, "Ne güzel bir düşünce, hay hay geliriz" diyerek teklifini kabul ettiler. Bediüzzaman sohbete söyle devam eder: "Firuzabadi'nin Okyanus'unu, 'bab-ı sin'e kadar ezberledim. Harp esnasında yazdığım İşarat-ül İ'caz tefsirimi kardeşim Abdülmecid ve diğer talebem Diyarbakır'da temize çektiler. Talebelerim bir harp ayetinin üzerinde çalışırken mürekkep hokkası devrildi. Dökülen mürekkep bir daire şeklini aldı. Tam o esnada Bitlis'te esir düştüm. Dökülen mürekkebin meydana getirdiği şekil esaretime işaret ediyordu."

Tevfik Gerçeker, Bediüzzaman'a medreseye ziyaret sebebini sorar. Bediüzzaman, Şehzadebaşı'na sinema için geldiğini, boş vakti değerlendirmek için medreseye geldiğini söyler. Gerçeker, "Sinemaya gitmeyi doğru buluyor musunuz der. Bediüzzaman, "Sinemaya başkalarının gittiği gibi gitmem. İbret için, dersler çıkarmak için film seyrederim" der. O zaman yerli filmler çağı başlamamıştı. Filmlerin tamamı batı kaynaklı ve de sessizdi.

Gerçeker, bir zaman sonra babasıyla şeyh Şemsettin Efendi tekkesinde Bediüzzaman'ı ikinci defa görür. Bediüzzaman, tekkenin misafir salonunda yere serilmiş bir postun üzerine oturmuş sırtını sedire dayamıştı. O gün sohbette konuşulanları dinledi ve söze hiç karışmadı. Eskiye göre çok daha sakin bir hali vardı.

Tevfik Gerçeker, Cumhuriyet'in ilanından sonra Diyanete bağlı tedrisat umum müdürlüğünde mümeyyiz olarak görev aldı. Vaiz kadroları ona bağlıydı. Bediüzzaman Van'a gittikten sonra Diyanet İşleri Reisliği Heyet-i Müşâvere azası Ahmet Hamdi Aksekili, Tevfik Gerçeker'e, "Van'da vaizimiz yok Said-i Kürdî'yi vaiz tayin edelim" dedikten kısa bir süre sonra Van'a bir vaiz kadrosu gönderildi. Gerekli yazışmalardan sonra Bediüzzaman vaizliği maaş almamak kaydıyla kabul etti. Bediüzzaman Eskişehir mahkemesi müdafaasında "13 Nisan 1935 tarihine kadar imamlık ve vaizliğe ait iki vesikam vardı" der.