Vicdan nedir

Yıl 2009. Nisan ayı. Şöyle bir ileti aldım:"Sevgili Mine,Seninle hem bazı güzellikleri, artık ikimizin de 'raslantı olmadığını' bildiğimiz anları hem de doğaya ve tarihe yapılan ihanetleri paylaşmak istedim. Antakya'daydım geçen hafta. Hani kökleri İsa'dan önceki beş binlik yıllara dayanan, Mezopotamya'yı Doğu Akdeniz'e bağlayan şehir. Şu an, bu satırları yazarken bile çok heyecanlıyım, inan. Ancak bir o kadar da üzgün ve çaresiz.'Hiçbir şeyin rastlantı olmadığı'yla başlayayım. Yeni romanın Destina'yı, Antakya'da bitirdim. 'Büyük Konstantin'in reenkarnasyonu Kanuni Sultan Süleyman' imgelemesi, Antakya'ya denk düştü. O kadar keyif aldım ki Destina'dan, her iki imparatorun binlerce yıl arayla keşfedip fethettikleri ve yüzlerce iz bıraktıkları Antakya'yı, senin yansımalarında izlemek büyüyü artırdı. Yolculuğumu özel kılan güzellik oldu.GÜZELLİĞE DÜŞMANLAR Gelelim ihanetlere.Doğaya yapılanla başlayayım: Amik Gölü. 75 bin metrekarelik gölün suyu, 1968'de açılan kanallarla Asi Nehri'ne boşaltılmış. Göl kurumuş, tarıma açılmış. Haritalarda yeşil alan olarak gösterilen Amik Gölü, hamdolsun artık yok. Ama gölün kurumasıyla Hatay'ın iklimi de değişmiş. Düzensiz yağışlar ve seller başlamış tabii. Asi Nehri'ne de ihanet edilmiş. Roma döneminden beri nehrin üzerinde duran muhteşem taş köprü, 1972'de yıkılmış. Yerine, üstünden geçmek bile istemeyeceğin dört ucube dikilmiş. Beşincisi yolda. Çünkü birinin üstünden iki araba sağ salim geçemiyor! Bu ucubeleri yapanlar, hiç mi içinden nehir geçen şehir köprüleri görmediler, bilemiyorum. KİRLETEN ÇİRKİNLİKTarihte ilk olimpiyatların yapıldığı, Hatay Müzesi'ndeki en nadide mozaiklerin çıkarıldığı doğa harikası Harbiye, kebapçılar, çöpler ve aslında oraya ait olmayan el sanatları tezgâhlarının işgalinde.St. Pierre Kilisesi'nin önüne beton dökülmüş. Eski hiçbir yol korunmamış. Hamdolsun, kilisenin içinde otlayan hayvanlarla, çobanlar çıkarılmış. Eski şehirde muhteşem yapılar var. İnanılmaz evler, konaklar. Tahmin edebileceğin gibi eserler Roma'dan, Osmanlı'dan ve Fransızlardan kalma. Sonradan yapılanlar derme çatma. Yeni binalar, baktığında, 'Müteahhit acaba pencereleri neden bu yöne açmış olabilir' diye düşündüğün bilmecelerle dolu. Özgün güzellikler sadece mutfakta kalmış. Humus, künefe, oruk, kaytaz böreği, yoğurtlu aşı, doyamadıklarımdandı. Ancak damağımdaki lezzet, gözlediğim çirkinlikleri silmeye yetmedi. ÇÖPE ATILAN KADİM ŞEHİRÇok merak ediyorum: Biz yarınlara ne bırakacağız Aslında bu sorun sadece Antakya için değil elbet. 'Günümüz mimarisi nedir' diye sorduğumda kendime, bir örnek dahi bulamıyorum. Böylesine tarihi bir beldenin yok olup gitmesine, kim izin verebiliyor Bu muhteşem eserlerin yanına, sıvası bile olmayan, o sentetik kilim desenli rengârenk betonarmeleri kim yığabiliyor Tüm bunları kim onaylıyor Bu şehri kim çöpe atabiliyor Bu kadar önemli bir şehri kim böylesi bir sona mahkûm edebiliyorBiri bana söylesin, kim bu görüntüye katlanabiliyorÇok üzgünüm dostum ve açıkcası ASİYİM, çünkü Antakya'dan