Bir tutam menekşe

1950-52 yılları arasında doğanlarız, biz. Pek çoğumuzun dedesi Çanakkale şehidi.

Biz, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerini yaşamış, savaş üstüne savaş görmüş bir kuşağın torunlarıyız. Cumhuriyet'in ilk kuşağının devrimci kadınları, yani Atatürk'ün alev çiçekleri anneler tarafından yetiştirilmiş kızlarız. Hiçbirimizin annesi babası artık hayatta değil. Ama onların aşkla dünyaya getirdiği bizler, birer sevgi savaşçısı olarak büyütülüp yetiştirildik. Çoğumuz küçük taşra kentlerinde okuduk, ilkokulu. Türkiye'nin her köşe bucağında bizlere okuma yazma öğreten ilkokul öğretmenlerimiz, genelde Köy Enstitülü öğretmenlerdi.

Siyah önlüklerle ilkokulu bitirenleriz biz.

Albümlerde kalan birkaç çocukluk fotoğrafı siyah beyaz olan son nesiliz.

Henüz dokuz-on yaşlarımızda 27 Mayıs darbesiyle tanıştık. Sonrasında, tüm gençliğimiz muhtıra ve askeri darbeler, yapboz anayasa değişiklikleriyle geçti.

Televizyonla lise sonlarda, bilgisayarla ancak kırklı yaşlarımızda tanıştık. Akıllı cep telefonlarını çocuklarımızdan öğrendik. İlk aşklarımızı "çıkma teklifi" alarak yaşadık. Çoğumuz üniversite yıllarında evlendik.

Küçücük yaşlarımızda okul sıralarını paylaştığımız NDS Fransız Lisesi'nde önce din ve millet kavramlarının ötesine geçerek kardeş olmayı öğrendik, biz.

Okulun Tarabya'daki hazırlık sınıfında okuyan son öğrencileriz. Yine son yatılılarıyız.

Aldığımız eğitimi, çağdaşlarımıza ve bizden sonraki kuşaklara aktarmak için, Atatürk ilke ve devrimleri ışığında çalışarak, başımız dimdik, aydınlığa doğru yürüdük, yürüyeceğiz...

Tarabya'da bizim çocukluk yuvamız olan o güzelim yapı, bugün Cumhurbaşkanlığı Huber Köşkü olarak biliniyor.

Bizler orada eğitim görmüş son şanslı NDS'lileriz.

2000 dönümlük korusu Kalender Köşkü'nden Alman Konsolosluğu'na uzanırdı. Her köşede heykeller, zengin bitkiler, Latince yazıtlar bulunurdu. Köşkten içeri girildiğinde önce kuyruklu bir piyano karşılardı, bizi. Binanın içi eski, muhteşem mobilyalarla donatılmıştı. Özel günlerde antika dolaplardan ince porselen çay fincanları çıkarılırdı...

Sınıflarımız denize bakardı. Yatakhaneler üst kattaydı. (Rana Güngörmüş Mounier, Bir Tutam Menekşe, Aşıkça Yayınevi, 2021.)

SIRA DIŞI BİR ZAMAN, OLAĞANÜSTÜ BİR KUŞAK

1996'ya değin kız lisesi olan Notre Dame de Sion'un son sınıf öğrencilerine, Huber korusunda yetişen yaban menekşeleri yüzünden "Menekşe" denilir. Müştemilat binaları için tarumar edilen o güzelim koruda artık menekşe yetişmiyor. Ama o köşkte boy atan sonuncu Menekşeler, sanki ölmez otuyla aşılanmıştık, biz. En çok akademisyen çıkaran sınıf olduk. Her birimiz ideallerimizin peşinden gittik, seçtiğimiz meslekte başarıyı yakaladık. Ve mücadelemiz devam ediyor. Sanırım mezuniyetinin yarım yüzyılını yukarıda alıntılar okuduğunuz (satışa sunulmayan) görkemli bir kitapla kutlayan, hâlâ NDS Derneği yönetiminde olan tek sınıf, bizimki...