Kaza, kader mi

Bunun cevabı, durduğunuz yere bağlıdır.Sahih ve sağlam bir itikada sahip olan kişi, eşya ve hâdiselerde İlâhî isim ve sıfatların tecellîsiyle tezahür eden, olan biten her şeyi tekvînî; kendi hür iradesinin dahliyle tezahür eden şeyleri de teklifî kaderin kazası olarak görür, idrak eder, sorumluluğunu kabul eder ve teslim olur. Evet, her şey kaderdir, zira hiçbir şey yoktur ki Allah'ın ilminden hariç olsun. Düşen bir yağmur tanesinin semadan zemine kadar inmesi ve buharlaşarak yeniden semaya çıkması hep o ezelî ilmiyle Allah'ın bilgisi ve takdiri dâhilinde olup, iradesiyle ve kudretiyle kaza edilen icraattır. İşte bu manada bütün kazalar, kaderdendir. Amma, inşaatın harcında çimentoyu çalarak, demiri azaltarak; maden ocaklarında koruyucu tedbirleri almadan vuku bulan iş kazalarına doğrudan kaderdendir demek, en hafif tabiriyle cehalettir. İnsanın, başına gelen musibet ve felâketleri; hiçbir tedbir almadan hemen "İlâhî ikaz" olarak ifade etmek, doğru olmadığı gibi, yapılması ve alınması gereken işlerden ve sorumluluktan kaçarak, Allah'a havale etmek, sorumluluğu üzerinden atmak, felâkete dâvetiye çıkarmak demektir. Söz konusu bir sel felâketine karşı tedbirler alınmazsa, deprem öncesi binaların depreme dayanıklılığı denetlenmezse, salgın ve diğer hastalıklara koruyucu hekimlik işlemleri uygulanmazsa, çevreye duyarlı olunmazsa; yaşanan değil, dâvet edilen felâket olur. Fert ve toplumun yaşayışları haktan uzaklaşır, hukuk adaletten sapar, zulüm artarak yaygınlaşırsa başa gelen felâket, insanın dâvetiyle gerçekleşen bir İlâhî ikazdır. Sorumsuzluk, tedbirsizlik, ehliyetsizlik ve beceriksizliklerden hâsıl olanın kadere yüklenilmesi doğru mudur Evet, netice itibariyle, olan her şey Allah'ın ilmi ve takdiri dâhilinde olması noktasından kaderdir ama kötülüğün dâvetinin kuldan geldiği de unutulmamalıdır. Moğol hükümdarı Hülâgû ile genç âlim Kadıhan arasında geçtiği nakledilen ibretli hikâye bu konumuza örnek olacak, şöyle ki: Bağdat ve civarında yaptığı o tarifsiz zulümlerin sonunda Hülâgû, bölgenin en büyük âlimiyle görüşmek ister. Bu zalimin karşısına kimse çıkamaz, nihayet bir genç âlim çıkar ve Kadıhan'ı kabul eder. Giderken yanına deve, keçi ve horoz alır. Genci gözüyle süzen hükümdar "Görüşmek