Kabullen artık!

Hışımla bakkala girdim, selâm bile veremeden: -Yapılan tenbihleri unutuyorsun, bir yerine ikinci sefer gidiyorsun ister anla ister anlama, ama artık kabullen ki yaşlandın, ihtiyarladın!Bakkal şaşırmaya ama yanı sıra gülmeye devam ediyor, ancak sadece o değil ben de devam ediyordum: -Anladım artık, hem nasıl anladım, zira "Çabuk gel!", dediler, "çocuklar sofrada" Eve geldiğimde anladığımı ifade edercesine: - "Bu sefer gecikmedin, çabuk geldin, hayırdır inşaallah.", dediler ama onlar erken gelmeme sebeb olan alınacak üç şeyin ikisini unuttuğumu bilmiyorlardı. Ve artık kabullendim. İşte itiraflarım: Günün ortasında bahçedeki direğe kamerayı taktığımı, bahsetmişim. İkindi sonrası bahçeye kamerayı taktığımı, bir güzel anlatayım derken laf ağzıma tıkıldı; "Bunu söylemiştin, ciddi misin hatırlamadığına!" az fırçalı uyarısıyla. İçimden bir ümit tuğlası daha düştü, hayallerimden. Hâl hatır arasında, babasını sormanın ön hazırlığını yapayım, dedim ve sözü yavaş yavaş evirip çevirirken, "Babam, sizlere ömür, bugünlerde dördüncü ayı geçmek üzere.", ifadesi ile sessizce irkildim. Bir müddet anlattığını dinliyorum, sanki çok ciddi bir şekilde ama ben, bende değilim, zira karşımdakini hatırlamak üzere, laflarından bir ipucu aradım çaresizce. Ve nihayet hürmetlerini arz ederek gitti ama bendeki hatırlayamamanın tortusu olan şaşkın duyguyu bırakarak. Niye mi anlatıyorum, bunları Yoksa siz de mi hatırlayamadınız, aşkolsun doğrusu! İhtiyarlandırıldığımın alâmetlerini yazıyla tesbit ediyorum, zaten fiilen o işi ifade etmişim, diyenlere göre. Şimdi bu, nefsime göre girdap olan bu ahvalden nasıl çıkmam lâzım, bugünlerde bunu araştırıyorum. Kan tahlili yaptırmamı tenbih eden doktor dostum, onların listesini verdi bile! Duygumu ikna ettiğim an, doktordayım, bunu bilin! Diyeceğim ki "Sevgili doktorum, vaziyet malûm. Bak saçıma sakalıma, hâlimi anlatıyor sana. Şu elimdeki listeye göre kan tahlili yaptırıp, hocasına okutacağım da dermana vesile olsun, diye." Aslına