Burada şükreden orada ne yer

"Bir nimet için şükreden daha iyisine kavuşur."1 hadisinin değişik şekilleri hem dünyada hem ahirette vuku bulmaktadır.Hanımı Hatice Yılmaz (1946-2021) ablayı hakikaten çok sevmekle kalmaz her hatırlamada medih ve şükranla yâd eden Bedi Yılmaz ağabey, bu defa da âdetini bozmadı, denize nazır balkonunda bizi ağırlarken. Balkonun kenar tarafına, kıymetli eşimi alıp, hemen yanına oturacağım sırada Bedi Ağabey; -Aman ahi, hanımların kıymetini bilelim, tembihini yapıverdi. Ben de, -Ağabey işte onun için hemen yanına oturdum ya, dedim. Rahmetli hanımına her gün iki cüz okuyup bağışladığını ifade etti ve aynı manayı teyiden şu hatırayı da nakletti. Kızı, rüyasında annesini görür fakat annesinin tülbentindeki oya çok dikkatini çeker, der ki: -Anne, bu oya nereden böyle, böylesi bir örgüyü dünyada hiç görmemişim, nasıl bir güzel motif var bunda, deyince annesi; -Kızım, hani siz, o mübarek gecelerde okuyup da bana hediye ettiğiniz bin ihlâs-ı şerifinizin Cennetteki meyvesi bunlar, der. Daldım gittim enginlere... Aliağa'nın deniz uzaktan dikkatimi çekmekle kalmadı sanki yanındaymışım gibiydim. Ses varsa elbette hareket de vardır. Hareket zamanın cismi, zaman da hareketin rengiydi. Arka arkaya gelen dalgalardaki bitmeyen heyecanda tecelli eden sıfatlar, muhtevasındaki mahiyetin hakikatini tecelli ettirmenin bitmez gayretindeydi. Biten dalga mazinin, yükselecek olanı müstakbelin, yükselen dalganın tepe noktası da şimdiki zamanın renginde olup, "Bana, bak!", diyordu üçü. Üçünü bir ve beraber görme zamansızlığı okyanusunda enginlere tam dalarken, hanımın "Eee Mehmet Bey, nasılsın" suali kısmen o denizden çekti, başımı çevirdim. Ya Rabbi, dedim, Senin bitmek bilmez esma ve sıfatların her bir şeyde muhteşem tecellileriyle tezahür ederken, hayran kalmamam mümkün değil, dedim. Hâl, anlıktı, gitmemle gelmem aynı anda vuku buldu, zamanda zamansızlığı yaşayarak zamanı aştım, Bedi Ağabeyin balkonuna geçtim. Mekânın farklılığı mühim değildi bu keyfiyette. Bedi Yılmaz Ağabeyle Kab-ı Kavseyn meselesini müşavere etmek istiyordum. İmkân âlemi ile vücub âlemi arasındaki ahval şu sıralar çok dikkatimi çekiyordu. Bir bedevi geliyor, kısa bir zamanda sohbet-i Nebevîde (asm) bulunuyor ve kalkıp Yemen'e gidiyor orada İslâmı tebliğ ediyor. Nasıl mümkün oluyor ki koca İslâm'ın hakikatleri kısacık bir sohbette kalbine naklediliyor ve o sohbetten mübelliğ olarak âlemi irşada başlıyor Zamansızlığı idrak için yaptığımız