Bir tebessümün tevafukları

Cuma namazı sonrası ıspanak tohumu almak için aktara uğramıştım.Delikanlı hem heyecanlı hem de çok hürmetle hizmetini yaptı ve ödeme yapacağım sırada "İstemez amca, zaten az bir şey, o da bizden olsun", deyince teşekkür ederek ayrılmıştım. Karşılaması hoşuma giden bu delikanlıya, bir hediye vereyim diye bu Cuma sonrası uğradım. Annesi vardı, hediye etmek istediğim Kader Risalesi'nin Mütalâası kitabımızı ulaştırması ricasıyla verip dışarı çıktım. Karşıdaki köfteci ile göz göze geldik, küçücük bir tebessümle başını eğerek selâm verdi ve sessizce yarım alarak yola devam ettim. İlerideki manavdan alışveriş yapıp eve döneceğim ama yol boyu o tebessümle verilen selâmı ciddiyetle karşılık veremediğime üzülerek söylendim. Dönüşte uğramalı ve hemen telafi etmeliyim, dedim. Elinde işi vardı ve selâm vererek içeri girdim. Beni görünce aynı tebessümüyle buyur etti. "Biraz öncesi selâmını gerektiği şekilde mukabele edemediğim için geldim, kusura bakma,", deyince "Hocam, ben sizi gelirken gördüm ve elinizdeki kitabı uzaktan dini bir eser olduğunu tahmin ettim ve o sebeple size selâm verdim, zira öylesi kitaplara alâkam vardır.", deyince, kitabın muhtevasını kısaca anlatmaya başladım. Konuşmasının arasında içerideki masada, yarım ekmek arası döner yiyen müşterisine seslenerek "Bak, biraz önce konuşuyorduk, kader, kısmet diye...", lâf attı. Beni içeri dâvet ederek, "Sohbet ederiz, çay ikrâm edeyim.", dedi ve yeni gelen müşterisine yöneldi. Bu ara ıspanak tohumunu hediye eden Ataberk de gelmiş, sohbete dâhil olmuştu. Ekmek arası döner yiyen genç adam, "Allah, Allah, bak şu tesadüfe, biz, biraz önce Köfteci Emin Ustayla kader meselesini konuşuyorduk, tesadüfen siz geldiniz ve aynı konuyu açtınız.", dedi. Biz: "Bak kardeşim, bu âlemde idam edilmesi gereken bir kelime var ki o da tesadüftür. Kâinatta tesadüf yoktur. Her şey Allah'ın ezelî ilmi ve bilgisi dairesinde cereyan etmektedir ve öncesi konuşmalarınızın ardından benim gelip aynı konuyu bahsetmemim adı tevafuktur. Bu Allah'ın bir hikmetidir. Her iki hâdiseyi, iki güzelliği; bir vakıada bir araya getirerek, iktiran tabir edilen bir başka tevafuk ile