Az'lar ve çok'lar veya gözleri gökyüzüne çevirmek

"Haydi, çevir gözlerini gökyüzüne! Bir kusur görebilecek misin" (Mülk 3) emrine uyarak semaya bakan Flaubert: "Gökyüzü böylesine saf ve berrak iken; yeryüzü niçin böylesine rezil" diye soruyor.Yeryüzünde de, bir çirkinlik yok aslında. Sadece insanın 'bulaşık eli bulaşınca' çirkinleşiyor. Oysa insan; muhabbet üzere yaratılmış, en güzel duygularla donatılmış, ona ulvi hedefler gösterilmişti. Ancak; çok azı müstesna, insanlar kötülüğü tercih ettiler. AZ'LAR VE ÇOK'LAR.. AÇ'LAR VE TOK'LAR.. Kur'an'da, insanlara çok nimetler verildiğini; fakat çok azının inanıp şükrettiğini, çokların gerçeğe yüz çevirdiği vurgulanıyor. "Çoğu gâfildir. Çoğu şükretmez. Çoğu nankördür. Çoğu yalancıdır. Çoğu haktan hoşlanmaz. Çoğu Kur'andan yüz çevirdi. Kıyametin geleceğine çoğu inanmaz." Bunca donanıma, elçi, kitap ve ikazlara rağmen; insanın yanlışa, günaha, kötülüğe meyletmesi çok ilginç değil mi 'Zalûmen cehûlâ..' Doymak bilmez bir hırsla, tahrip ve zulümle kendi kıyametini hazırlıyor sanki. CEHALETE ÖVGÜ... Hannah Arendt, kötülüğün insanlık tarihi boyunca görülmemiş tahripkârlığını "kötülüğün sıradanlığı" kavramı diye adlandırıyor. Akıl almaz kötülükler işleyen insanların, birer şeytan veya canavar olmayıp normal insanlar olduklarını ifade ediyor. "Aç bırak itaat etsin. Cahil bırak biat etsin." formülü, bugün de acımasızca kullanılıyor. Geçim derdine düşen insanlar; insanî değerleri unutuyor. 'Ekmek mi, hürriyet mi' ikileminde bırakılıyor. Cehalet altın dönemini yaşıyor! Materyalizm nefret, cehalet, zulüm, tefrika ve ümitsizlik pompalayarak galip gelmek istiyor. "ALLAH'IM BİZİ 'AZ'LARDAN EYLE!" Çoğunluk kötülüğe meyledince, az'ların sesi kısılıyor, susturulmak isteniyor. Mücadele edenler yalnız bırakılıyor. Bu durum, az'ları ümitsizliğe düşürmüyor; bilakis mücadele gayretlerini arttırıyor. İnanıyorlar ki; "az da olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar." Ve bir Sahabi duâ ediyor: "Allah'ım bizi 'az'lardan eyle!" "DURUN KALABALIKLAR!.."