Bu nasıl bir dayanma gücü

Vefat yıldönümü vesilesiyle, Üstad Bediüzzaman'ı anma programları hız kesmeden devam ediyor. Her programda o muazzez zâtın farklı yönleri nazara veriliyor.Bazen düşünüp mütalaa ettiğim nokta, Hazret-i Bediüzzaman'daki o bitmez-tükenmez derecedeki dayanma gücüdür. Yani: Cepheden cepheye, diyârdan diyâra, sürgünden sürgüne, mahkemeden mahkemeye, zindandan zindana, zehirlenmeden zehirlenmeye, özetle her türlü ezâya-cefâya, zahmete-meşakkate mâruz kalmasına rağmen, yine de yılmayan, pes etmeyen, vazgeçmeyen ve inandığı istikametten hiç inhiraf etmeksizin yoluna, hizmetine devam eden bir dâvâ adamı, acaba o gücü, kuvveti, enerjiyi nereden alıyor Kezâ, bununla da yetinmeyip, "Benim vefâtım, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek" diyen bir insanın hizmet aşkı, dâvâ azmi, meslek sevdası elbette düşünmeye değer. Hayatta iken Said Nursî'yi rahat bırakmayanlar, aciptir ki, o zâtı mezarında da rahat bırakmadılar. Gizli din düşmanları, kendi plân ve hasaplarına göre, Said Nursî'yi rahat bırakmamakla, takip-tarassut altında bulundurmakla, onun sesini kısmış, onun kudsî hizmetini akamete uğratmış olacaklardı. Nitekim, Bediüzzaman'ı defalarca zehirlediler; ancak, öldürmeye muvaffak olamadılar. En az zehirleme sayısı kadar da doğrudan müdahale ile canına kastettiler. Lâkin, öldürmeyen Allah, onu her defasında inayet altında tutup muhafaza eyledi. Said Nursî, defalarca ölümün eşiğine kadar geldi; tehlikeli sınırlardan, uçurumlardan, cephelerden, esaretlerden döndü: Harp cephesinde ve Divân-ı Harplerde idam talebiyle yargılandı. İdamdan, darağacının kıyısından döndü. Hiç yılmadı. Hem de inayet altında idi. Yüksek kayalıklardan kayarak uçurumdan yuvarlandı. Tehlike ihtimali yüzde yüz iken, Cenâb-ı Hakk'ın inayeti ile muhafaza olunarak kurtuldu. Yabanî ortamlarda, vahşî hayvanlarla, aç canavarlarla defalarca karşı karşıya geldi. Yine bir dest-i inayet ile hiç zarar görmeden kurtuldu. Harbe iştirak etti. Aylarca dağ başlarında, ateş hattında haricî düşmanla savaştı. Düşman gülleleri öldürecek yerlerine isabet etti. Ayağı da kırık bir şekilde esir düştü. Esaret hayatında da, birkaç kez ölümle burun buruna geldi. Ancak, bütün bu helâket ve felâket sürecini, yine inayet-i Hak ile atlatarak