Tebliğde metodumuz

Bilen konuşur, ama doğru konuşması ve yerinde konuşması gerekir. İman hakikatlerinden haberdar olan bir kişi bunu başkalarına da aktarmak isteyip onların da haberdar olması sağlamak ister.

Kültürümüzde buna nasihat deniliyor, hepinizin bildiği gibi. Bu özellikleri kendisinde barındıran kişiler toplumda öğretmenler, imamlar, din hocaları, vaizler olarak sayılabilir.

Genellikle toplumumuzda dini ve imanî konuları daha çok vaizlerin anlattığı aklımıza geliyor. Fakat bu kişilerin anlattıkları insanlar üzerinde pek tesirli gözükmüyor.

Üstad Bediüzaman'a bu konuyu sormuşlar. O da şu şekilde cevap vermiş; "Tahmin ederim ki nâsihlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler: "Hased etme, hırs gösterme, adavet etme, inat etme, dünyayı sevme!" Yani "Fıtratını değiştir" gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki "Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz", hem nasihat tesir eder hem daire-i ihtiyârlarında bir emr-i teklif olur." (Mektubat, Dokuzuncu Mektub, s. 46)

Yine Üstad başka bir yerde şöyle diyor: "Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasavet-i kalbimden başka üç sebep buldum: Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı salifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeayı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için, ispat-ı müddea ve müteharri-i hakikati ikna lâzım iken, ihmal ediyorlar.

İkincisi: Bir şeyi terğib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, muvazene-i Şeriatı muhafaza etmiyorlar.

Üçüncüsü: Belâgatin muktezâsı olan hale mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.