Milletin kalbi Meclis devredışı

Bediüzzaman meşrutiyetin Sultan İkinci Abdülhamid tarafından 23.7.1908 gecesi ikinci kez ilan edilişinden üç gün sonra Sultanahmet Meydanında düzenlenen mitingde irad ettiği "Hürriyete hitap" nutkunda Meclisi "milletin kalbi" olarak nitelemişti.

"Ümmetin fikri" olan meşveret-i şer'iye ile "medeniyetin kılıcı ve kuvveti" olan fikir hürriyetini vurgulayıp, yeni girilen çağın eskiye göre çok farklı hale gelen şartlarında devleti taşıyabilecek üçlü sacayağını böyle ifade etmişti:

Meclis, meşveret, fikir hürriyeti.

Osmanlı Meclis-i Meb'usan'ı 23 Nisan 1920'de görevini Ankara'da kurulan Büyük Millet Meclisine devretti. Millî Mücadeleyi zaferle sonuçlandıran BMM, Said Nursî'nin aktardığımız vurgularına en çok yaklaşan Meclis oldu.

Cuma namazı sonrası hatimler, dualar, tekbirler ve kurbanlarla açılan bu Mecliste millet ve vatan için bir araya gelen temsil kabiliyeti yüksek, farklı dünya görüşlerine sahip vekiller çok sesli, çoğulcu ve demokratik bir örnek ortaya koydular. Kısa zamanda uç vermeye başlayan diktatörlük eğilimlerine de karşı çıktılar.

Ama zaferin hemen akabinde bu demokratik yapı değişik taktiklerle tahrip ve diktatörlüğü engellemeye çalışan muhalif grup tasfiye edilip cumhuriyet adı altında bir tek parti rejimi kuruldu. Ve bu da şeflik rejimine dönüştü.

Tam 27 yıl bu rejimin ağır baskısıyla ezilen Türkiye, ancak 1950'de dış dinamiklerin zorlamasıyla çok partili sisteme geçebildi. Ama o da 1960, 1971 ve 1980 askerî darbeleriyle kesintiye uğratıldı. 27 Mayıs ve 12 Eylül'de Meclisin de kapatılması, demokrasi üzerindeki tahribatlarının daha ağır olmasına yol açtı.