Barış, af ve eşitlik

Üstad Bediüzzaman'ın 31 Mart olayından sonra ağır ithamlarla yargılandığı, ama beraat ettiği divan-ı harb-i örfî (sıkıyönetim) mahkemesinde verdiği son derece önemli ve güncel mesajlarından biri, daha doğrusu üçü şu cümlede: "Sulh-u umumî, aff-ı umumî ve ref'-i imtiyaz lâzım."

Bu cümledeki mesajların her biri bilhassa çatışma ve kargaşa dönemlerinden sonra toplumun huzur, sükûn ve istikrara kavuşması açısından çok hayatî bir öneme sahip.

Önce sulh-u umumî, yani genel barış. Gerilim, kavga ve çatışmaların sona erdirilmesi. Bunlara sebep olan ve zemin hazırlayan ayrıştırıcı, dışlayıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı ve kamplaştırıcı söylem, tavır ve politikaların terk edilmesi. Samimi ve kalıcı bir barış ortamının tesisi.

İkinci olarak aff-ı umumî. Genel af. Barış ortamının ortadan kalktığı, çatışmaların yaşandığı ve özellikle devlet baskısının şiddetlendiği dönemlerde, bunların her alanda yol açtığı olumsuz sonuçlar çok yönlü hak ihlallerine sebep olur. Bilhassa baskılar karşısında gelişen muhalefet hareketleri, iktidar gücünü elinde bulunduranlar tarafından "siyasî suç" olarak damgalanır ve bu yaklaşımdan kaynaklanan hak-hürriyet kısıtlamaları gündeme gelir. Bunlar da yeni gerilimleri tetikler ve besler.

Bu duruma son vermenin en kestirme ve sağlıklı yollarından biri genel af ilan ederek geçmişe bir sünger çekmek ve yeni bir sayfa açmak. Nitekim baskı dönemlerinin ardından gelen yeni süreçlerde iç barışı sağlamak ve toplumu rahatlatmak için bu yola başvurulması çokça görülen isabetli bir uygulama.

Üçüncü mesaj eşitlik ve hakkaniyetle çelişen bütün ayrıcalıkların kaldırılması. "Biri bir imtiyaz ile başkasına haşerat nazarıyla bakmakla nifak çıkmasın" diyen Üstad, kendilerini farklı, üstün ve ayrıcalıklı görenlerin buna ilaveten başkalarına yönelik küçümseyici bakışı ile ortaya çıkacak sıkıntıya dikkat çekiyor.