AKP: Nereden nereye...

AKP 22 yıla yaklaşan iktidarı boyunca, yapması beklenip de yap(a)madıklarını hep birtakım mazeretlere bağladı.

İlk dönem, 28 Şubat sürecinin devam eden etkileri, asker ve yargı vesayeti, cumhurbaşkanlığında farklı dünya görüşüne sahip birinin oturuyor olması bunların en fazla öne çıkanları ve haklı görünenleriydi.

Zaman içinde bunların çoğu aşıldı. Vesayetler önemli ölçüde kırıldı. 2007'de cumhurbaşkanlığına AKP içinden bir isim seçildi, böylece Çankaya da engel olmaktan çıktı.

Buna rağmen 2008'de AKP'ye açılan kapatma davası vesayet sisteminin en son atraksiyonuydu ve kıl payıyla "direkten döndü."

Sonrasında AKP'nin, devletin bütün kilit noktalarına "hâkim olmuş gibi" göründüğü, ama bu durumla paralel ve eşzamanlı olarak "devlet"le bütünleştiği bir tablo ortaya çıktı.

Açıkçası, AKP "devletleşti(rildi.)"

Bunu hem söylemlerinde, hem icraatlarında görmek mümkün. Artık MGK'yı ve "gizli anayasa, kırmızı kitap" olarak maruf MGSB'yi sahiplenen, "devlet dili"yle konuşan, terörle mücadelenin başarısını "etkisiz hale getirilmiş terörist sayısı" ile ölçen, 2004 MGK kararının hedef gösterdiği cemaati "terör örgütü" olarak ilan edip 28 Şubatçıların bile yapamadığı antidemokratik, hukuk dışı ve insafsız operasyonlarla masum insanların üzerine giden, "Atatürkçülük" yarışını kimselere bırakmayan bir AKP var.

Gelinen noktada asker ve istihbarat iktidarın kontrolünde gibi görünse de, gerçek durum için, iktidarın bu kurumlar aracılığıyla "derin devlet" tarafından teslim alındığı yorumunu yapmak da pekâlâ mümkün.

Özellikle menhus ve karanlık 15 Temmuz kalkışması gerekçe gösterilerek ilan edilen 20 Temmuz OHAL sürecinde yaşananlar, bu yorumdaki tesbiti doğrulayıp pekiştiriyor.