Bataklıktayız ama bir türlü batmıyoruz

Sevgili okurlarım mahallede ve pazarda esnafla muhabbet etmeyi pek bir severim. Çok şey öğrenirim. O günde öyle oldu. Sürekli alışveriş yaptığım kasap arkadaşla laflıyoruz, hadi özel bir şey ama sorayım dedim; "Senin işlerde bir azalma oldu mu" "Olmaz mı Eskiden haftada bir et alan müşteriler, on beş günde bire düştü. Sana bir şey söyleyeyim mi, başka bir ülkede bu zamlar olsa vallahi billahi cümle ülke açlıktan ölür ama biz ne olursa olsun ayaktayız. Hani şimdi herkesin dilinde bir söz var, 'Coğrafya kaderdir' diyorlar. Doğrudur, biz öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bataklıktayız ama batmıyoruz" dedi. Ben anlamadım, "Nasıl batmıyoruz" dedim.

"Bak" dedi, "Şimdi coğrafyamızın bize nasıl bir faydası var anlatacağım. Şimdi mesela Karadeniz'in en doğusuna gidelim, oradaki dört beş kenti Gürcistan'ın Batum kenti besliyor. Gürcüler çalışkan, toprakları çok verimli. Bizimkiler haftada bir bazen iki Batum'a geçip fileleri dolduruyorlar. Sigarayı, içkiyi oradan alıyorlar. Artık gümrüktekiler de alışmış, herkes birbiriyle ahbap. Gördün mü coğrafyanın nimetini. Sadece orada mı Trakya tarafına geçelim. Bulgar parası bizim paramızdan değerli, vize de yok. Bulgar aileler aklına ne gelirse bizden alıyorlar. Yeni ev kuranlar, buzdolabını değiştirmek isteyenler kamyonetlerle geçip her bir ihtiyaçlarını alıp gidiyorlar. Eh bizim oralardaki esnaf da bataklıkta batmıyor."

O anlattıkça benim de zihnim açılıyor ve "Coğrafya kaderdir" sözünü destekleyen bazı görüntüler aklıma geliyor. Örneğin deprem bölgesi Maraş'ın girişinde neredeyse yarısı açılmış bine yakın kasanın bulunduğu kasa mezarlığı geliyor. Açılmamış ve sahipleri gelmemiş kasaların başında hem polis hem jandarma bekliyordu birbirlerine güvenmedikleri için. Anlattılar, açılan kasalardan 22 ayar altın kemerler, külçe altınlar çıkmış. 22 ayar altını da en iyi işleyen ülke bizim komşu İran. Şu coğrafyanın zenginliğine bir bakın!

Aynı zenginliği Hakkâri'de görmüştüm. Bir sabah vakti üşenmeyip caddelerdeki tekel ve kuyumcu dükkânlarını saymıştım. 14 tekel, 17 kuyumcu dükkânı vardı. Ve daha sonra gittiğim bir kuyumcu dükkânında satıcı parasız olduğumu anında sezip bana öyle bir bakmıştı ki çıkmaktan başka çarem kalmamıştı.

Hay Allah sabah sabah et almaya gittim, kendimi ülkenin neden bataklıkta olup batmadığını konuşurken buldum.

Ben böyle düşünürken kasap dostum, "Sen" diyor "Van'ı bilirsin sınırda. Düşün bizde köylerde insan kalmadı, en verimli topraklarda tek bir koyun bile otlatılamıyor. Peki en güzel etler Doğu'dan geliyor, bu nasıl oluyor Bizim sınırlar yol geçen hanı, insanların elini kolunu sallayarak girdiği ülkeye et geçirmek, hayvan geçirmek zor olmasa gerek."

O bunları söyledi ya, gene aklım deprem bölgesine gidiyor. İskenderun'dayım, her yer yıkılmış, uzaktan İskenderun Limanı gözüküyor. Depremi ve sonrasını yaşayanlara soruyorum: "Arkadaş bu limanda tam on gün bir şeyler yandı; konteynerler yanmaz çünkü demirden yapılır. İtfaiye yardımı engellendi hatta limanı yaklaşan bir yangın söndürme gemisi hemen uzaklaştırıldı. Ne yandı" Biri dayanamayıp şöyle dedi: "Arkadaş yangın biraz daha sürseydi hepimiz kafası iyi dolaşırdık." Şu coğrafyanın güzelliğine, nimetine bir bakın!