'Türkiş Dekameron'

Sevgili okurlarım, epey bir zamandır -yaklaşık 20 yıldır- bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım. Geçmiş günlerde hep birlikte ne çok eğlenirmişiz. Resmen neşemizi yitirdik ve zombilerin işgal ettiği bir ülkede hayatta kalmaya çalışıyoruz. Açıkçası ben ülkeyi kurtarmaktan bıktım. Sürekli aynı sorunları yazmak insanda inanılmaz bir yorgunluk yapıyor. Sizce de öyle değil mi Şimdi sizlere başucu kitabım rahmetli Rekin Teksoy'un muhteşem bir çeviriyle dilimize kazandırdığı Decameron kitabından söz etmek istiyorum.1349-1353 yıllarında İtalya'da Boccaccio adlı bir yazar, ilk kez yazı dili Latince olan ülkede İtalyanca bir kitap yazmış. Adı da Decameron. Decameron veba salgını sırasında bir şatoya çekilmiş yedi genç kadınla, üç genç erkeğin anlattığı hikâyelerden oluşuyor. Bu hikâyeler o güne kadar kimsenin söylemeye cesaret edemediği hikâyeler. Biraz ipucu verelim. Örneğin pek çok hikâye papazların, rahibe stajı görmek için manastıra gelen zengin kızlarının içindeki şeytanı nasıl çıkardıklarıyla (biraz bizim cin çıkarmaya benziyor, daha esaslısı) ilgili. Kocası ansızın eve geldiği için sevgilisini küpün içine saklayan gözüpek kadınların maceraları da insanı acayip güldürür. Hele de her şeyi göze alıp sağır dilsiz taklidi yaparak rahibe manastırına bahçıvan olarak girmeyi başaran yakışıklı bir adamın, rahibelerin cinsel isteklerinden bıkıp "Yeter artık!" dediği için nasıl aziz ilan edildiği bir hikâye vardır ki bir numaradır. Tabii yazar ve hikâyeler papa tarafından aforoz edilir, hiçbir matbaa eseri basmaya cesaret edemez. Ama halk kim takar papayı diyerek elyazısıyla hikâyeleri çoğaltıp pazaryerlerinde dağıtmaya başlar. Yıllar geçer artık kitap için basma yasağı kalkmıştır. Ünlü komünist film yönetmeni (ölümü hâlâ şaibelidir) Paolo Pasolini "Decameron'un Aşk Hikâyeleri" adlı beş hikâyeden oluşan bir film yapar. Yıl 1971, papa onu da aforoz eder ve film yasaklanır. Ardından aynı yıllarda gene ünlü İtalyan yönetmen Federico Fellini "Boccacio 70" adlı bir film yapar ve papa onu da yasaklar.Şimdi bunları neden anlattım, insanın başucu kitabı Decameron olunca, yemeyip içmeyip bir "Türkiş Dekameron" kitabı yazması kaçınılmaz olur. İki yıl önce başladım ülkemin Dekameron hikâyelerini yazmaya. Basıldı. O zaman gördüm ki en entelektüel arkadaşlarım bile Decameron'u bilmiyor. Şimdi yeniden basıldı. Okuyanlar şaşırıyor, sanki ben hayal gücümü kullanmış abartılı hikâyeler yazmışım. Hayır, az bile yazdım, bu ülke insanını tanıyın diye!Çünkü bu köşenin yazarı, sırça köşklerde değil, bu ülkenin her yerinde dolaşıp durur, ülkenin argo edebiyatını pek iyi bilir. Şimdi size müstehcen bazı görüntüler sunacak. Aman aman siz gözlerinizi kapayıp kulaklarınızı tıkayın.Ya da birilerine beni de ihbar edin! Herkese açık bir halk plajındayız. Uzun şortunu giymiş, orta yaşlı adam etrafındaki kadınlara (kızına, karısına, kız kardeşine) "Haşema giyin!" diye emretmiş, kendi namusundan pek bir emin, çevredeki mayolu kadınları, kızları resmen dikizliyor. Eli sürekli organında. Devamı adam öyle bir kızışıyor ki kendini koşarak serin sulara atıyor. Devam ediyoruz, küçücük 13-14 yaşlarında bir kız, çarşafları kirli bir yatakta yüzü koyun yatıyor. Kızın bulunduğu odanın kapısı önünde, her yaştan, her meslekten adam sıraya girmiş, heyecanla odaya girme sırasının kendilerine gelmesini bekliyor. Biri ötekine diyor ki: "Kız bakireymiş, dikkat edecekmişiz." 12-13 yaşındaki kızların pazara çıkarıldığı bir kapalı yerdeyiz. Kızlar utangaç, öyle yere bakıyorlar. Babalar ellerinde kızlarının fiyatlarını gösteren kâğıtlarla dolaşıp duruyorlar. Alıcılar, kızların beş katı yaşlı adamlardan oluşuyor. Babaları çağırıp kıran