Ukrayna'dan bize ne

Jeopolitik dediğimiz bilgi dalının bence en kısa tanımı, İbn Haldun'a atfedilen "Coğrafya kaderdir" sözüdür. Söz konusu ifade her ne kadar Mukaddime'de yer almasa da bu eserin satırlarının arasında mündemiç bir tespit olduğu söylenebilir. Tunuslu büyük düşünür devletlerin iktisadi ve askeri imkanlarının içinde bulundukları coğrafi çevreyle sınırlandığıbelirlendiği görüşünü son derece ayrıntılı şekilde açıklamıştır. Düşünürümüze göre devletler üzerinde yer aldıkları coğrafyanın ve iklim şartlarının izin verdiği ölçüde gelişme gösterebilirler. Yani her devlet bu anlamda "coğrafyasının mahkumu" durumundadır. "Coğrafya mahkumları" demişken uluslararası ilişkiler uzmanı gazeteci Tim Marshall'ın geçtiğimiz yıllarda bütün dünyada satış rekorları kıran bu isimdeki kitabının giriş cümlesi şöyleydi: "Putin dindar bir insan olduğunu söylediğine göre herhalde geceleri yatmadan önce dua ederken Tanrıya şunu soruyordur: Neden Ukrayna'ya biraz dağ serpiştirmedin" (Tim Marshall, "Coğrafya Mahkumları", çev. Mert Doğruer, Epsilon, 2018)Genel olarak coğrafyanın milletlere ne verdiğini, özel olarak ise Ukrayna toprağının Rus jeopolitiği için ne ifade ettiğini öğrenmek isteyenler için çok berrak bir kaynak teşkil eden kitabın yazarının demek istediği şu: Rusya'nın engebesiz arazisinin Avrupa'nın düzlüklerine açıldığı bölgede Ukrayna'nın -ve ayrıca Moldova'nın- bağımsız bir devlet olarak var olması Rusya'nın zayıf karnıdır ve dolayısıyla komşularına yönelik saldırganlığı da bu zaafın neticesidir.Peki, bu gerekçe Rus saldırganlığını meşrulaştırır mı Elbette hayır. "Komşumun evi düşmanlarımın benim evime ulaşabilmesi için elverişli bir noktada yer alıyor" diyerek komşumuzun evini yıkmaya hakkımız var mıBöyle bakılırsa "Batı dünyası bilmiyor mu Rusya'nın bu hassasiyetini de Ukrayna'nın AB'ye girmesine veya NATO üyesi olmasına yeşil ışık yakıyor" eleştirisi de haklı bir eleştiri değil. Ukraynalılar istiyor çünkü AB'ye, NATO'ya katılmayı. Çünkü Rusya'nın şerrinden emin olmak istiyorlar. Çünkü Rusya'yı tanıdıkları için er ya da geç başlarına ne geleceğini biliyorlardı. Nitekim kaygılarının paranoya olmadığı bugün bizzat Putin tarafından doğrulandı. Kimilerine göre, Batı dünyasının bu süreçteki hatası Kiev'in talebini "Sen arkadaşımın aşkısın" diyerek reddetmemiş olması. Oysa tam aksine "Moskova'yı kızdırmayalım" endişesiyle Ukrayna'nın (ve ayrıca Gürcistan, Moldova gibi benzer durumdaki diğer bazı ülkelerin) bu yoldaki taleplerine vaktinde evet cevabı vermemiş olmasıydı Batı dünyasının asıl hatası. Belki de kolu kanadı kırılmış durumda olan Rusya'nın bir gün yeniden fırsat bulup çevresi için tehdit haline gelebileceğine ihtimal vermediler. Rus milli kimliğinin karakteristiklerini hesaba katmadılar. Ekonomisi iflas etmiş, nerdeyse bütün varlığı mafyöz oligarklarca yağmalanmış bir devletin yeniden ayağa kalkmak için aradığı fırsatın petrol ve doğalgaz şeklinde ortaya çıkabileceğini öngörmek de mümkün değildi zaten.Ancak Rusya'yı Rusya yapan milli ülküleri ve bunları ortaya çıkaran jeopolitik şartları iyi bilen -Brzezinski, Kissinger, Scowcroft gibi- realist ekolün mensubu duayen dış politika stratejistleri Ukrayna'nın NATO üyesi olmasının Rusları agresifleştireceği gerekçesiyle bu ülkenin iki blok arasında bir tür tampon bölge olarak kalması için tarafsızlığını korumasını çözüm olarak önerdiler. ABD ve Avrupa bu tavsiyeleri dinledi, 2014'te Kırım'ın işgali karşısında bile bu yaklaşımı terk etmedi. 2014'ten sonra da Kissinger gibi realistler Rusya'yı kızdırmayalım politikasını savunmaya devam ettiler. Buna karşılık Rusya komşusunu bölüp parçalayıp yutma politikasını hiç terk etmedi. Demek ki sürekli "Rus insanının psikolojisini bilmek lazım" diyerek Ukrayna'nın tarafsız kalması gerektiğini savunan uzmanlar da Rus insanının psikolojisini o kadar da bilmiyorlarmış.Jeopolitik kaynaklı sorunların çözümü en kolay güç kullanarak üretilebiliyor maalesef. "Rus insanı" ise güç kullanarak sorun çözmeyi en çok tercih eden bir millet. Tarih bilen bunu bilir. Dolayısıyla bugün Ukrayna'nın işgalinde Batının sorumluluğu aranıyorsa bu tarihî realiteyi hesaba katmadan sözümona jeopolitik realitenin