Boş tencere iktidarı yıkar mı

Ekonomide yaşanan derin krizin mevcut iktidarı sona erdirecek bir siyasi sonuç doğurup doğurmayacağı konusu tartışılmaya devam ediyor. Uzun siyasi kariyeri boyunca iktidara altı kere gelip yedi kere gitmiş olan rahmetli Demirel engin tecrübesiyle "Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur" demişti. Dünyadaki örnekler de bu tespiti doğruluyor. Kendi yaşadığımız tecrübeler de aynı şeyi söylüyor. Yakın sayılabilecek bir zamanda yaşadığımız son ekonomik krizde siyasi iktidar bütünüyle ortadan silinmişti. O zamanki hükümetin büyük ortağı olan DSP'nin oyları üç yıl içinde yüzde 21'den yüzde 1'e düşmüştü.Ancak bugünkü toplumsal atmosfer biraz farklı görünüyor. Kötü yönetimin yol açtığı enflasyon, zamlar, geçim sıkıntısı vs. en üst perdeden sürdürülen "kimlik siyaseti" karşısında beklendiği ölçüde etkili görünmüyor sanki. En azından iktidar partisinin kemik tabanı durumundaki yüzde otuzluk kitle, anketlere bakarsanız, mutfağındaki boş tencerenin sorumlusu olarak iş başındaki hükümeti görmeye yanaşmıyor hâlâ.Burada bir yanlışlık mı var acabaBiliyoruz ki halkın devletten beklediği temel hizmetler en başından beri adaletin, güvenliğin ve geçimin sağlanmasıdır. Gerçi modern dönemde liberal demokrasi kuramcıları halkın geçimini sağlamanın devletin görevi olmadığı fikrini gündeme getirmişlerdir ve nitekim ABD, İngiltere gibi ülkelerin kamu hizmeti kavramına yaklaşımı bu görüş doğrultusundadır. Bu ülkelerde ihtiyaç sahibi vatandaşlara yardım sivil toplum örgütlerinin işidir.Ancak Avrupa ülkelerinin çoğunda sosyal devlet anlayışı doğrultusunda işsizlere, göçmenlere, yoksullara yardımlar yapılır. Eğitim ve sağlık hizmetleri devlet tarafından ücretsiz verilir. Türkiye'de de -her ne kadar bir Almanya veya Fransa kadar olmasa bile- sosyal devlet prensibine uygun yardım programları var. Son dönemde bu yardımların çeşitlendiği, arttığı ve bununla birlikte siyasi amaçlar doğrultusunda suiistimal edildiği eleştirilerinin çoğaldığı da malum.Sosyal yardım kurumunun siyasetin dışında tutulabilmesi zor zaten. Çünkü siyasetçi halka verdiği bu hizmetin karşılığını seçimde oy olarak almak ister. Elbette yardım alacak vatandaşların iktidar partisinin yerel örgütleri tarafından belirlenmesi gibi uygulamalar kabul edilemez ama bir de Türkiye benzeri ülkelerin kendi realiteleri var maalesef.Diğer yandan bizim gibi ülkelerde devlet yardımı alan vatandaşların bunu kendi hakları olarak değil hükümetin bağışı gibi görmeleri toplumdaki zihniyetle veya ülkedeki egemen siyaset kültürüyle ilgili bir sorun. Bunu çözmek kolay değil. Tarih boyunca birçok sosyal faktörün etkisiyle şekillenen bir zihniyet bu çünkü.Yalnızca bizim tarihimizde değil Bütün dünyada iktidar sahipleri halkın desteğini almanın en basit yolunun halka "ekmek dağıtmak" olduğunun bilinci içinde hareket etmişlerdir daima. Çünkü sıradan vatandaş için temel ihtiyaç "ekmek"tir. Maslow Piramidinde de ilk sırada karnını doyurma ihtiyacı yer alır. Ama ekmek bundan biraz daha fazlası, "geçim"in sembolüdür. Ekmek aslanın ağzındadır, ekmeğimizi taştan çıkarırız, eve ekmek götürürüzNe de olsa avcı ve toplayıcı insan topluluklarının yerleşik tarım toplumlarına dönüşmeye başladığı günden itibaren günlük diyetimizin en önemli bölümünü ekmek oluşturuyor. "Günlük ekmeğimizi ver bize" diye dua eder Hristiyanlar. İncil'e göre "Rabbin öğrettiği dua"dır bu. Yine tahılla beslenmeye başlayan tarım toplumlarının temel ihtiyaçlarından biri haline gelmiş olan tuz da "ekmek kadar aziz" bir gıda maddesidir.Akdeniz coğrafyasının gelmiş geçmiş en büyük siyasi organizasyonu olan Roma İmparatorluğunda şehirlerde yaşayan vatandaşların