Diyanet, cemaatler ve tarikatlar
Diyanet İşleri Başkanlığı, kanunla Kur'ân Meallerinin kendi kontrolüne alınma işinin kanunlaşmasından sonra kamuoyunun gündemine girerek tartışılmaya başlandı.
Toplumda din hizmetlerinin Diyanet aracılığıyla devletin kontrolüne alınarak etkisizleştirileceği, sivil diğer dinî yapıların dışlanacağı yolunda endişeler seslendirilmeye başlandı.
15 Temmuz uğursuz darbe teşebbüsünden sonra art niyetli kesimler tarafından dinî cemaat ve tarikatlara karşı olumsuz bir tavır sergilendi; "Diyanet Teşkilâtı dinî hizmetler için yeterlidir. O onların işini yapar. Cami cemaatinden başka cemaat olmasın" tarzında toplumda bir algı yerleştirilmek istenmiştir. Gaza gelen önemli bir kesim, Diyanet'in dışındaki bütün dinî gruplardan nefret eder hale getirildi. Acaba Diyanet Teşkilatı diğer yapılarının yerini tutabilir mi
Üstad Bediüzzaman'a Isparta'da sürgün hayatında iken oradaki yetkililer, "Bize dinî hükümleri ve İslâm'ın hakikatlerini talim edecek resmî bir dairemiz var. Sen ne salâhiyetle dinî neşriyat yapıyorsun Sen bu işe karışma" demişler. O da, dünya işlerinin kanunlar ile inhisar altına alınabileceğini, ancak hak ve hakikatin, iman ve Kur'ân'ın inhisar altına alınamayacağını, resmî bir şekilde ücret mukabilinde dünya muamelatı şekline sokulamayacağını ifade etmiştir. (1)
Bediüzzaman ve Nur Talebeleri 1950 öncesi tek adam rejiminin baskı, hapis, sürgün hatta zehirleme gibi zulümlerine rağmen sivil, hür, kimseden maddî yardım talep ve kabul etmeden muvaffakiyetli şekilde iman ve Kur'ân hizmeti yapmıştır.
İman ve Kur'ân hizmeti tekelleştirilemez; devletin kontrolünde, hâkim siyasîlerin yönlendirmesine tâbi olan bir teşkilâtın inhisarına alınamaz. Alınırsa sağlıklı ve başarılı bir din hizmeti yapılamaz. Zira toplum, devlet ve hâkim siyasetin gölgesinde yapılan dinî bir hizmete itibar etmez.
Nitekim Diyanet Teşkilâtı, vatan sathına yayılan doksan bin civarında camisi ve iki yüz bin kadrosu ile yaptığı hizmet yeterli olsaydı, hal-i hazırda yaşamakta olduğumuz derin imanî ve ahlâkî buhranın olmaması gerekirdi. Deizm, Ateizm gibi tahripçi cereyanlar toplumda, özellikle gençlik kesiminde dikkat çekici bir taban bulamazdı.
Yalnız ve sadece İslâm'a hizmeti gaye edinen dinî cemaatlere, şimdiye kadar 'gönüllü hizmet teşekkülleri' nazarıyla bakan ve daima onları da kucaklamaya çalışan bu köklü kurumun ve oradaki tecrübeli hocalarımızın, kendilerine verilen bu yasal yetkiyi, İslâm'ın özünü korumak dışında başka maksatlarla kullandırmaya çalışacak derin yapılara alet olmayacaklarını ümit ediyoruz.