Üç Güzide İnsan
"Dünyamızdaki insanlar mezardaki ölülerden daha yalnız olduklarını idrak edemeden mezara giriyorlar". Abdurrahim Karakoç.
"Herkes kendi işine baksın değil, herkes kendi içine baksın. Böyle daha güzel. Cahit Zarifoğlu.
"Ah her şey burada kalıyor demekBu içimizi ısıtan güneşÖzenle kurduğumuz evlerAşk için büyüdüğümüz günlerYorgunluklarımızO aziz acılarımız savaşlarDemek hepsiBurada kalıyor öyle miBoşuna yaşadık deseneÖzgür bir yürek olmaktı en güzeli". Mevlana İdris.
Üç güzide-vefalı-vefakâr insanımızın, şairimizin, edibimizin ahirete irtihal ettiği gün aynı. 7 Haziran. Ve üçü de Kahramanmaraşlı.
Abdurrahim Karakoç (Nisan 1932-7 Haziran 2012) Cahit Zarifoğlu (1 Temmuz 1940-7 Haziran 1987) Mevlana İdris Zengin (-1966-7 Haziran 2022)
Söze, üç münevverimizin ruhu şeriflerine birer Fatiha göndererek devam edelim.
Hayatlarıyla, yazdıklarıyla, konuştuklarıyla üçünün de cihana salmak istedikleri düşünceleri-fikirleri-eylemleri, başta insani erdemlere sahip bütün insanlık için olmakla birlikte, inançlarının gereği kalemlerini; topraklarımız-vatanımız-devletimiz-milletimiz-bayrağımız-dinimiz için seferber etmişlerdir.
Her üç mütefekkirimiz ve şairimizi tanıdım. Abdurrahim Karakoç ağabey ile beraberliğimiz daha fazla olmuştu.
Yazılarına başladığında; "VakitAkit'ten başkası beni taşıyamazdı" demiş ve "Bu can bu tende durdukça, Allah sıhhat ve afiyet verdikçe, kalemim de dilimde Hak Yol İslam için yazacak ve konuşacak" demişti. Ömrünü bu uğurda hibe ederek Rabbine vasıl oldu.
Cahit Zarifoğlu ağabey, kılı kırk yarma hassasiyetinin yegâne temsilcisiydi. Masum ve mazlum kavramlarının sanki tek temsilcisiydi ve o da hemşerileri gibi ömrünü insanlığa zulmedenlere karşı armağan etmişti. O'nun derdi de ezilen Müslüman halklardı.
Filistin'den Afganistan'a, Asya'dan Doğu Türkistan'a kadar bütün İslam coğrafyasında kanayan yaralara onun yüreğinin yarasıydı. Dünya bir değirmendi ve öğütüyordu. Şöyle diyordu:
"Bu vahşet altında ağlamak bile 'imkânsız' hale gelmiştir. 'Başları ezilmiş babalar', Yahudilerin öldürdüğü 'analar-bebekler' ve yıkılan evlerin altında kalmış 'çocuklar' bu savaşın dehşetini gözler önüne sermektedir".