Toprak işlenirse bereketlenir
Hareket bereketin ana dinamosudur. Toprak işlenirse bereketlenir. Toprak insan gibidir. Kendisiyle ilgilendikçe insanın yüzüne güler; kişinin kesesine-midesine-evine bereket yağar.
Toprak el ister, alet ister, emek ister. Öte yandan -inananlar için söylüyorum- bizim topraklarımız "Besmele" topraklarıdır.
Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya, "Besmele ekmeğimizin bereketiydi" derken mısra doldurmuyordu. Bir hakikati haykırıyordu.
Arif Nihat Asya'dan, Âşık Veysel'e gelelim. Âşığın "Kara Toprak" şiirden üç kıtayı; toprağın, tarımın ve hayvancılığın kıymetini bilenlerle paylaşalım.
Âdem'den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yârim kara topraktır
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yârim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır.
Hangimiz Veysel'in sadık yâri kara toprağa varmayacağız. O sebeple her şeyin başlangıcı ve sonu olan toprağa sahip çıkmaktan öte emanet olduğunu bilmekle yükümlüyüz.
Biz bereket toplumuyuz ve bereketin temelinin çalışmak olduğunu biliriz. Yüzyıllardır toprağımızın bereketiyle bağımsızlığımızı koruduk.
Geçtiğimiz günlerde eski Ankara yolu olarak bilinen ve İstanbul-Ankara güzergâhında yer alan; Sakarya-Akyazı-Mudurnu-Nallıhan-Beypazarı-Ayaş üzerinden Ankara'ya indik.
Şükür ki, Ayaş Beline kadar olan bölgede tarım arazilerine henüz binalar dikilmemişti ama Sincan'ın başlangıcından itibaren güzelim tarım arazileri gökdelenlerin işgaline uğramıştı.
Bu düşüncelerimi dostlarla paylaşınca; "İstersen gel Ankara çevre yolunu şöyle tam daire yapıp dolaşalım da manzarayı gör" dediler.
Ankara'yı çepeçevre saran yolun uzunluğu hatırladığım kadarıyla 110-120 km idi. Pursaklar'dan başlayıp, tekrar Pursaklar'a geldiğimizde Ankara dev gökdelenlerle kuşatılmıştı.