Mevlana Hz.lerinin İlk Beyitlerinden

Mevlana Hz.lerinin İlk Beyitlerinden

HÜSEYİN ÖZTÜRK

Tasavvufta gaye, kulluktur, 'ben'likten kurtulmaktır.

Asrımızın hastalığı da "benlikten kurtulamamak" değil mi Hem de ne hastalık!

Hele bir de makam, mevki, şan, şöhret, mal, mülk ve servet sahibiysek, başkaları için tükettiğimiz her nefese acırız. Çünkü değmezler! İşte bu hal, diri iken ölmektir.

Mesnevide bu hastalığın sebebi şöyle açıklanır: "Yüce yaratıcının sırrına ermeyenlerin en büyük hastalığı 'Ben' hastalığıdır"!

Mesnevi Şerif hakkında çok fazla malumat var. Bir kısım kimseler, kendi meşrebine göre uydurmaya çalışıyor. Meseleyi hakiki manada anlayanlar ise şöyle izah ediyorlar:

Mesnevinin asıl konusu, din ve dinin üç temel dayanağı olan; amel (şeriat), hal (tarikat) ve hakikattir. Hakikati elde etmek, amel ve hali gerektiği gibi yaşamaktır.

Bu anlamda gerçeği elde etmeyi izaha çalışan Mesnevi, bu bilgiye (keşfi bilgi), ulaşma yolları olan ameller (şer'i ilimler), hallere dair bilgiler (sülûk ilmi), hakikat bilgisini de (ilm-i ilahi) bağlamında ele alır.

Abdest, namaz, oruç gibi amellerin neticesinde kazanılan tasavvufî haller de hakikat denilen Hakk'ın bilgisi ya da tahakkuk eden ilahi ilim çerçevesinde açıklanır.

DolayısıylaMesnevi, ilm-i ilahi olan tasavvufun asıl konusu olan; vücud ve vücudun zuhur mertebelerinden (merâtib-i vücud), insan-ı kâmil ve Hakk'a vuslat yollarından (sülûk ve mertebelerinden) bahseden bir eserdir.

Bu kısa izahtan sonra Mevlana hazretlerinin baki âleme vuslat ederken hikmet dolu şu ifadelerini nakledelim:

"Vuslat günümde naaşım yürüyüp gitmeye başlayınca, bu cihanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma; ardımdan ağlama, elveda deme.

Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya, batmadan ne ziyan gelmiş ki Sana batmak görünür, ama o, doğmaktır.

Hangi tohum ekildi de bitmedi Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun Hangi kova kuyuya salındı da dolmadı