Bir Ankara münevverini uğurladık

Elbet sadece Ankara münevveri değildi.

Bütün bir Türk Cumhuriyetlerinin ak saçlısıydı. Onun konuşmadığı ve yazmadığı bir Türk Cumhuriyetler edebiyatı, şiiri, romanı, hikâyesi yoktu.

"Ömrüm Ankara" ismini verdiği kitabıyla, sadece Ankara'nın değil, esasında bütün bir ülkemizin görülmeyen-bilinmeyen siyasal ve kültürel tarihini bilen bir münevverdi.

Mehmet Doğan'ın Ankara'sını okumadan, Ankara'yı anlamak ve bilmek mümkün değildir. Kimsenin bakmadığı zaviyeden bakmıştır ve "bilinmese de olur" denilen nice ciddi mevzular, Ankara'nın can damarını oluşturmaktadır.

Şöyle bir örnek verelim. Önceki gün, Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın katılımıyla ebediyet âlemine uğurladığımız D. Mehmet Doğan ağabey Ankara'yı, Hacı Bayram Camii ile Taceddin Dergâhı ve Mehmet Akif'in zaviyesinden bakarak anlatır.

Gerçek Ankara bu zaviyeden bakılırsa; Roma, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Ankara'sı hakiki kimliğiyle ortaya çıkar.

Bu arada İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı Mehmet Görmez hocamız, cenaze namazını ikame ettikten sonra Mehmet ağabeyin adının başındaki "D" ilavesine harika bir sıfat verdi ve kendisini tanıdığı günden beri "D" ilavesini, "Derviş" olarak kabul ettiğini söyledi.

Evet, Mehmet ağabey, Hacı Bayram Hz.lerinin dervişi, Mehmet Akif Ersoy'un da İstiklal kahramanıydı ve hiçbir çılgın onun düşüncesine, fikrine zincir vuramadı, vurdurmadı da.

Hayatı boyunca kendisine şiar edindiği ve karakteri haline getirdiği ifade, yine İstiklal ve İslam Şairimiz Mehmet Akif'e aitti.

"Sözüm odun gibi olsun, hakikatolsuntek" vasiyetini; yerine, zamanına, muhatabına, bulunduğu her ortama göre anlaşılır ve kabul ettirilir şekilde söylemeyi bildi.

"İnanmış insanın inandığını söylemesinde pişmanlıkhayıflanmak olmaz. Bu hal, karakter zaafına sebep olur, karakter zaaflı kimseler bir süre sonra güdülürler" derdi.