"...tam da bu..."

1 Henüz 18-25 Aralık olayları gerçekleşmemişti. Ancak, dershaneler üzerinden hükümetle FETÖ'cüler arasında karşılıklı suçlamalar ve atışmalar başlamış bulunmaktaydı. O günlerden birinde, Daha sonraları daha net şekilde dillendirildiği üzre, o zaman da örgütün kasası olarak bilinen ve Gülen'in ölümünden sonra yerine geçecek kişi olarak lanse edilen Mustafa Özcan ile onun daveti üzerine bir araya gelmiştik. (Ben ve İsmet Yıldırım) Bir ramazan akşamıydı. Birlikte iftar edip, akşam namazını kıldıktan sonra geçtiğimiz sohbet çabucak güncel alana kaymıştı. Biz, birazda merakla, hareketin niçin devlette (özellikle bazı kurumlarda) kadrolaşmaya çalıştıklarını sorup-sorguluyor; o ise bunu reddediyor ve hatta bazı bakanlıklarda arkadaşlarına karşı tavır alındığını söylüyordu. Tartışma, örnekler eşliğinde devam edip giderken Özcan, birden iddiasını kuvvetli bir delil bulmuşçasına "Bakın! Mesela YÖK'te bizden hiç kimse yok..." deyiverdi. Bunun üzerine biz de, "Bak! Bizim söylemek istediğimiz tam da bu. Bir Müslüman olarak sen nasıl böyle bir cümle kurarsın; Tayyip Erdoğan'ın, Abdullah Gül'ün atadığı insanları bizden değil diyerek nasıl itibarsızlaştırıp, yok sayarsın. İşte, sizin probleminiz bu..." vs. diye karşılık vererek sohbeti de bitirmiştik. Burada asıl görülmesi gereken Mustafa Özcan'ın, dolayısıyla FETÖ'cülerin kendilerini nerede ve nasıl konuşlandırdığı,