Bir dostluk hikâyesi

Yeteri kadar yorgunuz, farklı bir şeyler konuşalım istedim. İki yıldır içine düştüğümüz küresel fırtınada hayatımızdaki çok şey önemini kaybetti. Geriye bırakmadığımız vazgeçilmez şeylerden biri olarak "Dostluk" yerini koruyor hatta güçleniyor. İşler iyi giderken, her şey yerindeyken çokta fark edilmiyor ama zor zamanlarda dostluğun gücü fark ediliyor. Öldükten sonra da hayatımıza değer katan bir dostun hikâyesini sizinle paylaşmak istedim 2003 yılı yazıydı. Erzincan'da Türkiye Gazetesi Dağıtım Ofisinde 80-85 yaşlarında daha sonra da sıkça ziyaretimize gelen bir misafiri ağırladık. İstanbul'da gazetemiz çalışanlarından yakın arkadaşları olduğunu söyleyen yaşlı misafir aslen Tekirdağlı. Gençliğinde, İstanbul'da inşaat ustalığı yapmış İsmail Kumsar amca ete kemiğe bürünmüş tam bir Anadolu irfanıydı. İsmail amcanın kimsesi yok, hanımı da vefat edince kendisini yakın tanıyan bir hayırsever arkadaşı, büyük şehrin harala gürelesinden uzaklaşıp kederi azalsın diye Kelkit'te içerisinde az da olsa eşyası bulunan boş evini otursun diye veriyor. İstanbul'dan Kelkit'e yerleşen İsmail amca birkaç gün sonra sorup soruşturup Erzincan'a gelir. Gazete bürosunu bulup çalışanlarla sohbet eder İlerleyen zaman içinde haftada birkaç kez geldiğinde çantasına hediye kitap ve gazete koyar, döndüğünde esnaf ve kahveleri dolaşırdı. Ehl-i sünnet itikadını yaymak için var gücü ile hizmet eder, çoğu zaman yayınlarımızdan önemli gördüğü yerleri fotokopi ile çoğaltarak dağıtır. Gazete Dağıtım Sorumlusu Turgut Güner anlatıyor: "Bir gün Erzincan SSK Hastanesinden beni telefonla arayarak bir yakınımın ağır hasta olarak yoğun bakıma alındığını, durumunun ağır ve acil gelmem gerektiğini haber verdiler. Gittiğimizde hastanın İsmail amca olduğunu kederle gördük. Gariban ve kimsesi olmayan İsmail amca aniden hastalanıyor ve ambulansla baygın bir vaziyette hastaneye getiriyorlar Yakınlarına ulaşabilmek için yetkililer üzerindeki cep defterinden benim telefon numarama ulaşıyorlar. Beni aradıklarında hanımla beraber arabayla bir yere gidiyorduk. Yetkililer mevzuyu anlatınca tanıdığımızı ve hemen geleceğimizi söyledik. Hanım da daha önceden İsmail amcanın kimsesiz olduğunu bildiği için 'ben de geleyim' dedi. Hastaneye vardığımıza içler acısı ve perişan bir manzara ile karşılaştık. Üstü başı ve sakalı kan içerisinde, istifra etmiş kolunda serum, kötü bir kokulu vaziyette idi. Hemşire ve hasta bakıcıların yanına yaklaşmakta sıkıntı çektikleri her hallerinden belliydi Bu görüntüyü görünce hemen çamaşır ve pijama alıp gelelim dedik. Pijamalarını giydirip yastığını, çarşafını değiştirdik, elini yüzünü sildik temizledik. Acil müdahale yapıldıktan sonra