Büyüyen evler, küçülen kalpler

"Kafamla değil, kalbimle tasarladım..." Orta yaşlarının sonlarındaki adam karısına sarılıp oturma odalarındaki dev camekândan İskoçya'nın ıssız kırlarına bakıp bunları söylüyor. Camekânın dışında üzerine yeni bir ev inşa edilecek kadar geniş bir teras uzanıyor. Terasın bir ucunda yağışlı mevsimin geçmesini bekleyen iki şezlong ve bir sehpa var. Çiftimiz emeklilik birikimleriyle eski evlerinin satışından gelen parayı bunu inşa etmeye harcamış. Dağ başında 500 küsur metrekarelik şık bir taş yığını... Ama "kalp" bu mudur Terasın yalnızlığa adanmış ıssız görüntüsü içimi üşütüyor, kanalı zaplıyorum. Belki anlamışsınızdır... "Büyük Tasarımlar" adlı yabancı belgeselden söz ediyorum.. Ne zaman bu programa rastgelsem... Harcanıp giden ruhsal enerjiye, kimseye hayrı olmayan maddi zenginliğe ve obur arzulara gıcık oluyorum. Ha! Meraklısı için yazayım... Çiftimiz şimdilik mutlu! Bu programda evlerini izlediğimiz bütün çiftler gibi, "İşte başardık!" mutluluğunu yaşıyorlar. Ama torunları ziyarete kaç kez gelecek, o boş odalar dolar mı, bilemiyorlar... "Mutluluğun Sakıncaları" kitabının yazarı Elizabeth Farrelly, beyaz yakalı emeklilerdeki "büyük ev manyaklığı"nın Avustralya'da geldiği noktayı şöyle sorguluyordu: "Bu evleri nasıl oluyor da hakkımız olarak görüyoruz Niye beklentilerimiz böyle müsrif" Üstelik 2000'li yıllarda aynı evi paylaşan aile üyelerinin sayısı yüzde 40 küçülürken, orta sınıf evlerinin dahi ortalama metrekaresi yüzde 64 artmış. Odalar ve her odada banyolar çoğaldıkça