Bir kadının serinkanlı varoluş hikâyesi

New York'ta Rus göçmenlerin oturduğu şenlikli bir mahalle. İçinde marketleri var, anaokulları, fotoğraf stüdyosu, kuaförü Hepsi 1970'lerin sonunda Sovyetler'den göç etmiş Yahudiler. Birileri İngilizce konuşmaya görsün, derhâl uyarıyorlar: "Lütfen Rusça konuşun". Hemen hiçbiri memleketlerindeki işlerini yapamıyor. Taksicilerin arasında sanatçı, Marksizm-Leninizm hocası var misal. Dnyper Market'in sahibi Sovyetler Birliği'nde hukukçuymuş. Köşedeki emlakçı ise rejisör. Sergey Donatoviç Dovlatov'un Jaguar Kitap'tan çıkan "Yabancı Kadın" adlı romanının kahramanları her biri. Kitabın anlatıcısı da bizzat yazarın kendisi. O da kahraman. Ama ana karakterimiz bir kadın. Marusya. Anne babası iş güç sahibi, durumları iyi, disiplinli insanlar. Marusya mutlu ve rahat bir çocukluk geçiriyor. İyi bir öğrenci, dans ediyor, piyanosu, renkli televizyonu ve köpeği var. Güzel ve alımlı bir kız. Daha 13'ünden itibaren etrafını iyi eğitimli, kültürlü genç erkekler sarıyor. 19'unda Tsehnovit ile evleniyor. Bu evlilik kısa sürüyor. Ardından Dima Fyodorov'a âşık oluyor Marusya. Evlenip Kırım'a gidiyorlar. Tıp fakültesinde ders veriyor Dima. Marusya ise Güzel Sanatlar Enstitüsü'ndeki diploma tezini hazırlıyor: Bale dansının estetiği. Dima'nın tek kusuru kusursuzluğu. Yazar kahramanımız bu durumu şöyle yorumluyor: "Oysa eksiklikler mükemmellikten daha caziptir. Ya da en azından daha güçlü duygular yaratır." Bir yıl içinde bu iyilik abidesi adamdan sıkılıyor Marusya ve onu aldatmaya başlıyor. Yine yazar devreye giriyor: "Bilindiği üzere evlilikte eşitlik yoktur. Üstünlük her zaman en az seven taraftadır". Bu evlilik de bitiyor. İçinde koca bir boşlukMarusya 30'larına yaklaşıyor. Ve kararını veriyor. Hayat zevklerden ibarettir. Derken ünlü şarkıcı Bronislav Razudalov giriyor hayatına. Bir yıl sonra bir oğulları oluyor. Ama bu defa da aldatılmayı deneyimliyor kahramanımız. Razudalov şöyle savunuyor kendisini: "Anlamalısın, ben bir sanatçıyım ve enerjiye gereksinimim var". Bu evlilik de boşanmayla sonuçlanıp Marusya aradığını bulamayınca, dahası bilemeyince, iltica etmeye karar veriyor. Ver elini Amerika. Kuzeni Lora'nın, yazının başında sözünü ettiğim göçmen mahallesindeki evine yerleşiyor, küçük oğluyla. Soruyor Lora niye Amerika'ya geldiğini. Yahudi değil, suçlu değil "Moralim bozuktu" diye yanıtlıyor Marusya: "Yani eksiğim yoktu".var taboolaDivId "";var taboolaPlacement "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" 6982834;taboolaPlacement"Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" 6982834;taboolaPlacement "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola window._taboola || ;_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https:www.milliyet.com.tryazarlarfiliz-aygunduzbir-kadinin-serinkanli-varolus-hikayesi-6982834' });Var aslında eksiği. İçindeki koca boşluk. Varoluşunu kurgulama aşamasına bile gelememiş bir kadının derin boşluğu. Sanki ülkeden kaçarsa kurtulacakmış gibi bu devasa karanlıktan Ne var ki büyük umutlarla geldiği Amerika'da payına ev kadınlığı düşüyor. Çocuğu kreşe götür, kreşten al, mağaza dolaş, evle ilgilen; günler birbirinin aynı, "Süpermarket