İzmir'de yeni konser mevsimi

Geçen hafta İzmir'deki Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'ndeydim. Binanın görkeminden ve konser salonunun kusursuz akustiğinden bir kez daha etkiledim. Ahmed Adnan Saygun (1907-1991) ilk kuşak çoksesli bestecilerimizin, Türk Beşleri'nin bir üyesidir. İzmir'de doğmuş, ilk müzik derslerini yine bu kentte almıştır. 1928'de Milli Eğitim Bakanlığı'nın bursunu kazanarak Paris'teki Schola Cantarum'da zamanın önemli hocalarıyla çalışmıştır. Başta Yunus Emre Oratoryosu olmak üzere, yapıtları dünyanın pek çok merkezinde seslendirilmiştir. Onun çalışmalarında halk ezgileri kadar halk masalları, destanlar ve İslam ilahileri de yer alır. Saygun dünyanın birçok köşesinde adını duyurmuş, yapıtları kayda

alınmış ve hakkında uluslararası seminerler düzenlenmiştir. Doğduğu kent İzmir'de, adına bir sanat merkezi kurulması ve bir orkestraya isminin verilmesi, kadirbilirlik örneği olmuştur. Geçen hafta İzmir'deki bu sanat ortamında dinlediğim konserin şefi Nil Venditti, Türk baba ve İtalyan anneden dünyaya gelmiş, henüz 28 yaşında. Onu birkaç kez daha izlemiş, enerjisini ve müzikle bütünleşmesini beğenmiştim. İleride adından çok söz ettireceğini yazmıştım. İzmir'deki konserde de orkestra üyeleri ve izleyicilerle çok sıcak bir ilişki kurdu. Yönetimindeki Ahmed Adnan Saygun Senfoni Orkestrası'nın solisti ise değerli flütçümüz Bülent Evcil'di. Bülent'i uzun yıllardır izliyorum. Albert Long Hall'de onunla nice program yapmıştık. Hem solist hem orkestracı hem de oda müzikçisi olarak hiç ara vermeden bugüne dek çalıştı, kayıtlar yaptı.

FAZIL SAY'IN BÜLENT EVCİL'E ADADIĞI FLÜT KONÇERTOSU

Brahms'ın Macar dansları ile başlayan konser, Fazıl Say'ın 2018'de bestelediği ve Bülent Evcil'e adadığı flüt konçertosu ile devam etti. Besteci, flütü bir Mevlevi neyi gibi kullanmış. Son bölümdeki bas-flüt ise iyice mistik, derin düşünceyi yansıtıyordu. Bülent Evcil çok yaratıcı bir müzisyen. Aksak ritimleri çok iyi tanıyor. Fazıl'ın yapıtındaki müzik içi olduğu kadar müzik dışı sesleri de çok güzel harmanladı. Halk müziğindeki aksak ritimlerden, çalgı guruplarının ürettiği yeni tınılara dek uzanan bir aura oluştu. Sonunda yapıt doruğa doğru evrildi ve kısa bir "attaca" ile bitti.

İkinci yarıda ise Brahms'ın 1. Senfonisi vardı. Şefimiz yapıt başlamadan önce sahneye gelip espriler yaptı, Brahms-SchumannBrahms-Clara ilişkilerini anlattı. Bu senfoninin ilk bölümünden sonra bütün bölüm aralarında tekrar halka dönerek daha sonra neler olacak, hangi algı neyi simgeleyecek gibilerden anlatıları sürdürdü. Böylece her bölüm bittiğinde şef yüzünü dinleyiciye döndüğü zaman kocaman alkışlar koptu. Ben bekledim ki sadece ilk konuşmanın sonunda bir de açıklama yapacak ve: "Senfonimiz dört bölümlüdür, hiçbir zaman bölümler arasında alkışlanmaz. Orkestra bölüm aralarında bir an duraklasa da müzik o sanatçıların içinde devam etmektedir. Dört bölümlük bir senfonide üç kez nefes aralığı vereceğiz, bu aralık sadece bir nefes, eser bitmiş değildir. Lütfen alkışlarınızı eserin gerçekten bittiği en son cümleye saklayın" diyecek.