Müzik geliştikçe insanı eğitmiştir

Çağdaş Türk müziğimizin öncü grubu, "Türk Beşleri"nin aralarında yüzü en çok yeniliğe dönük bestecimiz Necil Kazım Akses'tir. Bir radyo programında sunucu Necil Bey'e soruyor: "Müziğin insan yaşantısındaki yeri ve önemi nedir" Necil Bey oldukça hiddetli başlıyor yanıtına: "Bu bir müzikçiye sunulan en çetrefil sorudur. Çünkü bir müzikçi gerek yaratıcı gerek icracı olsun, müziği kendi yaşantısına katmış ve hayatıyla yoğurmuştur. Sanatını yapar ve bu sanatın önemini şuuraltı duyar herhalde. Sanat da toplum içindir. İnsan yaşantısında bir yeri olması, insanı eğitmesi doğaldır. Bu eğitim insanda sosyal düşünceyi, düzeni, bedii (güzel) zevki olumlu etkiler. İlk insanın doğuşuyla beraber kuşkusuz müzik de var olmuştur. İnsan ve insanlık her yönden gelişince müzik de gelişmiş ve insanoğlunu eğitmiştir. Zamanların akışında zevkler ve düşünceler müziğe hâkim olmuş, değişik müzik türleri ortaya çıkmış, müzik de onları etkisi içine almıştır. İnsan müziksiz ve müzik de insansız olmamış ve olamaz."Necil Kazım için müzik ne yalnız eğlenmek içindir ne de yalnız duygulanmak için: "Müzik derin bir olaydır. Büyük bir roman nasıl ruhi tahlillere giriyorsa müzik de öyledir. Mesele işin felsefesine uygun yazabilmektir. Derinliğe girebilmektir."Necil Kazım'ın ardından gelen kuşaklar da ondan "feyz" almışlardır. Örneğin İlhan Usmanbaş, Nevit Kodallı, Ferit Tüzün, Mehmet Nemutlu gibi. Necil Bey'in en etkileyici büyük orkestra yapıtları: Itri'nin Neva Kârı üzerine Scherzo, "Bir Divandan Gazel", Keman Konçertosu, Viyola Konçertosu, Viyolonsel ve Orkestra için İdil gibi çalışmalarıdır. Sophocles'in Kral Oedipus oyunundaki kadınlar korosunda ilk kez çağdaş Türk müziğinde yığma sesler kullanmıştır. Usmanbaş 1942-43'de bestelenen bu çalışmanın zamanın çok ilerisinde bir sese sahip olduğunu söyler.CUMHURİYETİN 100. YILINA DOĞRUCumhuriyet gazetesinin eki olarak basılacak "Cumhuriyetin Yüzüncü Yılı" için müzik konusunda bir yazı hazırlamaktayım. Çağdaş müziğimizi yaratanlar ressamlar, mimarlar, edebiyatçılar gibi hemen alıcı bulamamışlardır. Çünkü yapıtları basılıp çoğaltılmaz, onlara yapıt ısmarlansa da genellikle bir kez çalınır ve rafa kalkar. Örneğin duayen bestecimiz Yalçın Tura (d.1934), görece olarak daha geniş kitleye seslenen yapıtlarına her yıl yenilerini ekler, eskileri gözden geçirir ve yeniden gün yüzüne çıkartır.