Sri Lanka'dan Moğolistan'a bir içecekten çok daha fazlası...

15 Aralık Dünya Çay Günü vesilesiyle dünyanın dört bir yanında içtiğim çayları düşündüm. Kimini bol baharatlı sanıp yanıldım, kiminin çöl çadırında gıda yerine geçtiğini öğrendim, Budist bir rahibenin elinden çay tatmışlığım bile var. İşte yıllar içinde bende yer eden çaylı hatıralar...Sanırım sekiz yıl kadar önceydi. Sri Lanka seyahatimin bir gününü Nuwara Eliya'ya ayırmıştım. Burası ülkenin dünyaca ünlü çaylarının üretildiği dağlık bölgesi. Tarlada hasada katılıp fabrikada üretimi gördükten sonra başkent Kolombo'ya olan 5 saatlik yolculuğumuz başlamıştı. Yollarda öyle tesis, restoran falan hak getire... Rehberimiz temiz ve güvenilir, yarı bakkal yarı restoran tarzı bir yerde mola verdirdi. Hayatımda içtiğim en güzel çorba ve çaylardan birini de işte burada içtim: Taze zencefilli tavuk çorbası ve benim bol baharatlı sandığım nefis bir çay. Sütlü çay sevmem ama içinde baharat olunca (!) buna bayılmıştım. 70'lerindeki dükkân sahibine biraz da bilmiş bir edayla "Bunun içine biraz tarçın koydunuz galiba, hatta az bir şey yeşil kakule ve karanfil de, değil mi" diye sorduğumda yüzüme garip garip bakıp "Yoo, hiçbir şey yok. Sadece çay ve süt" demişti. Ben inanmak istemeyince arkadaki derme çatma mutfağa yollamıştı. Evet, gerçekten de içinde sadece çay ve süt vardı.Kıymetli ürünleri üreten ülkelerin çoğu, o ürünün kalitelisini ihraç eder. O ülkelerde halkın gelir seviyesi çok düşük olduğu için yerel pazarda genellikle o ürünün en düşük kaliteli ve en ucuz olanını bulursunuz. Burada da öyle olmuştu. Nuwara Eliya'da işlenmiş yaprakların büyüklüğüne göre yapılan ayrımdan sonra toz dedikleri ve halkın tükettiği en ucuz kategoriyi de göstermişlerdi. Çay ne kadar ince ve toza yakın olursa deminiz o kadar bulanık olur ki bu istenmeyen bir şeydir. Ama öte yandan daha kısa sürede demlenir ve yaprakta olduğundan çok daha farklı tatlar alabilirsiniz. Buradaki de öyleydi. Demledikleri en ucuz çay ortalama bir Seylan çayından çok daha farklı bir karakterdeydi. İçine konan Hindistan cevizi sütü, tadı yumuşatırken sütün yağıyla da aromalar çözünüp iyice damakta patlar hale gelmişti. Bazı çaylara sütün ne kadar çok yakıştığını işte ilk orada görmüş oldum.Haberin DevamıMOĞOL AİLE BİZİ ÇAYA ÇAĞIRDIHaberin DevamıBir başka sütlü çay maceram da bambaşka bir coğrafyada, Moğolistan'da oldu. Seyahatimin bir haftasını Gobi Çölü'nde geçirecektim. Moğol telefon hatlarının bile çekmediği çölde yurt dedikleri çadırlarda kaldık. Çölde safari, develerle gezinti, eski usül pişirme gibi aktiviteler derken bir öğleden sonra rehberimiz yan taraftaki Moğol ailenin bizi çaya çağırdığını söyledi. Böyle bir fırsat kaçar mı! Üç çocuklu ailenin çadırına girdiğimizde burnuma çarpan kokunun ilk şokunu atlatıp yerime oturduktan sonra yerel rehberin yardımıyla evin dedesiyle sohbete başladım. Moğolların tüm aile hayatı bu çadırların içinde geçiyor. Hepsi aynı alanda yatıp yemeklerini burada yiyor, hatta yine bu kapalı alanda pişiriyorlar. Haliyle tüm koku çadırların kıldan yapılmış cephesine yerleşiyor.Haberin DevamıŞİFA NİYETİNE HER GÜN İÇİYORLARBiraz sohbetten sonra evin kızı çay servisimizi yapmak üzere köşede fokurdayan kocaman tencerenin başına geçti ve kepçeyle çaylarımızı doldurdu. Evet, bir kez daha sütlü çayla sınanıyordum. Üstelik bunun üzerinde ufak yağ parçası da dans ediyor ama az da olsa içmem şart! Damakta çay tadı var ama sanki çaydan ziyade hafif bir çorba içiyor gibiyim. 'Belki de kâseden içtiğim için öyle hissediyorumdur' diye