Osmanlı padişahlarının âlimlere duyduğu büyük saygı

Gazetelerde ve dergilerde Hakkı Şinasi Çoruh imzasıyla yayımlanan yazıları bir zamanlar büyük bir ilgiyle okurdum. Özellikle Şevket Rado'nun çıkardığı Tarih ve Edebiyat Mecmuasıyla neşredilen makalelerini muhakkak gözden geçirirdim. Hatta bunlardan bazılarını kesip saklardım. Bir gün, Cağaloğlu'ndaki Diyanet Kitabevi'nde şahsen de tanışınca kendisine duyduğum gıyabi muhabbet daha da ziyadeleşti.Geçen gün eski dosyaları karıştırırken işte böyle kesip sakladığım bir yazısıyla karşılaştım. "Tozlardan Yapılan Kerpiç" başlığını taşıyan ve 22 Eylül 1981 tarihli "Dünyada ve Türkiye'de Sabah" gazetesinde yayımlanan bu makaleyi bir kere daha ilgiyle okudum. Kırk bir yıl önce kaleme alınan bu yazının verdiği ilhamla ben de toz, toprak ve çamur hakkında bir iki kelam edeceğim. Daha doğrusu, Sultan İkinci Bayezid'in vefatından sonra mezarına konulmasını vasiyet ettiği tozlar ile oğlu Yavuz Sultan Selim'in çamur sıçrayan ve türbesinde muhafaza edilen kaftanını hatırlatacağım.Evet, insan olarak hepimiz -temizlik namına- tozdan, topraktan, çamurdan uzak dururuz ve böylece doğru hareket etmiş oluruz. Ama unutmayalım ki, bazı önemli şahsiyetler, bu nesneler vasıtasıyla tarih sahnesini bir takım ibret tablolarıyla süslemişlerdir. Önce tozdan başlayalım. Bu kelimenin Arapçası "Gubar" olup "ğayn" harfiyle yazılır. Tevazuyu çok önemseyen bazı şairlerin "Gubari" mahlasını aldıklarını biliyoruz. Yunus Emre'miz de bir şiirinde şöyle diyor: "Hep gubar olmuş tenleri, Hakka ulaşmış canları Gördün ölenleri Yunus nevbet sana gelmiş yatur"Hat sanatında nesih, rik'a gibi ince yazılmaya elverişli yazıların toz gibi gözle görülemeyecek kadar küçük yazılmış şekline de "Gubari" denildiğini bu arada hatırlatmış olalım. Hem ilmi eserleriyle, hem de nefis yazılarıyla tanınmış olan şair Gubari Abdurrahman Efendi, bu yazı türünün önemli temsilcilerindendir. İbrahim Alaaddin Gövsa, "Türk Meşhurları"nda şöyle diyor: "Kanuni Sultan Süleyman zamanında orduyla Irak Seferi'ne kâtip sıfatıyla iştirak etmişti. Bu sefer esnasında yazdığı bir manzumenin şu beyti pek güzeldir:Gubârî, makdem-i Şâhi'den istersen haber almak Gubâr ol yollar üstünde gelenden sor, gidenden sor"Tozun anası olan toprağın aslen temiz olduğunu, ilk insan ve ilk peygamber Hazreti Âdem'in ondan yaratılması zaten açık seçik gösteriyor. Toprak temiz olmasaydı su yerine kullanılıp teyemmüm edilir miydi Ulemadan Mehmet Feyzi Efendi toprağın bu özelliğine şu ilgi çekici cümleyle işaret ediyor: "Mü'minlerin cesetleri toprakta çürümekle istihale olur. (Halden hale geçer.) Kabirde çürümek tathir (temizlik) içindir. Enbiyanın, şühedanın ve kibar-ı evliyanın cesetleri mutahhardır. (temizdir) Temizlenmeye lüzum yoktur. Onun için onların cesetlerini toprak yiyemez."Hakkı Şinasi Çoruh, yazısına şöyle başlıyor:"Benim bildiğim iki hükümdar öldüklerinde başlarının altına bir kerpiç konulmasını vasiyet etmişlerdir. Biri, Hamdani hükümdarı Seyfüddevle, diğeri de Osmanlı padişahı sultan II. Bayezid'dir. Kerpiç konusunun dayandığı hadis şudur: 'Hak yolunda ayakları tozlananı Allah cehennem ateşinden kurtarır.'"İkinci Bayezid'in böyle bir vasiyetine başka kaynaklarda da rastlanıyor. Mesela Namık Kemal'in, Yavuz Sultan Selim'le ilgili kitabında bunu görüyoruz. Bu padişahın babası II. Bayezid'le ilgili son derece alaka çekici bir ilavede bulunan Ahmed Ersin Yücel, nâm-ı diğer "Zaptiye Ahmed", yazısının bir yerinde şöyle diyor:"Sultan Bayezid'in yaratılışı sulha meyyal olmakla beraber, dini fikirleri dolayısıyla, cihad sevabını çok aziz bildiğinden muharebelerinde elbisesine ve ayakkabılarına isabet eden tozları ve çamurları