Hoşsohbet insanlar yahut canlı kitaplar

Sözü, ağzından bal akan "hoşsohbet" büyüklerimize; İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Yahya Kemal Beyatlı, Mükrimin Halil Yınanç gibi "sohbet şeyhleri"ne getirmeden önce kısa bir mukaddime yapmak istiyorum.Bu zamana kadar bir çok hatırat okudum ve hepsinden ayrı bir zevk aldım. İki örnek vermek gerekirse merhum Ali Ulvi Kurucu ile Yusuf Mardin isimlerini telaffuz edebilirim. Şu sıralarda büyük hukuk bilginimiz Prof. Dr. Ebu'l Ula Mardin'in mahdumu Yusuf Mardin'in "Kocataş Yalısı Anılarım" isim hatıra kitabını bir kere daha okuyorum.Yusuf Bey ilk önce büyük babası Necmeddin Molla'yı bize tanıtıyor. Onun anlattıklarından merhum dedesinin, Talat Paşa'nın Hayriye Hanımla evlenmesinde büyük rol oynadığını, bu mutlu izdivacın ancak 10 yıl sürdüğünü, Berlin'de bir Ermeni tarafından 47 yaşındayken vurulduğunu öğreniyoruz. Yusuf Bey, bu arada şunları söylüyor:"Babamın, 'Allah rahmet eylesin!' sözüyle geçmişten bugüne döndük. Sofrada acıklı bahislerden söz etmek doğru olmayacağı için büyük babam göğüs geçirdikten sonra, 'Yahu! Şu İbnülemin Mahmud Kemal üstadı bir yemeğe çağıralım da, o eski günleri bir de onun ağzından dinleyelim, ne güzel ne canlı anlatır kim bilir!' dedi."Necmeddin Molla merhum doğru söylüyor. İbnülemin, tarihi hadiseleri en canlı, en heyecanlı nakleden söz ustalarının başta gelenlerinden biriydi. Nitekim, Yusuf Mardin Bey, adı geçen hatıratta, "İbnülemin Mahmud Kemal İnal Kocataş Yalısında" başlığıyla yer alan uzun bölümde, babasıyla çıktığı hac yolculuğunda bu büyük tarih üstadından duyduklarını anlattıktan sonra sözlerini şöyle bağlıyor:"Şimdi düşünüyorum da, herhalde artık üstad İbnülemin Mahmud Kemal'in sohbetini dinlemek mutluluğuna erenlerden bugün pek azı sağ kalmıştır. Bunlardan biri olmak beni gururlandırıyor. Üstad Halid Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, İsmail Habib Sevük, Ruşen Eşref Ünaydın, Nihat Sami Banarlı, Mithat Cemal Kuntay, Necip Fazıl Kısakürek gibi kendi alanında büyük usta olan güzel konuşmacıları dinlemek onuruna eriştim. Ama içlerinde en büyüğü, hiç kuşkusuz İbnülemin Mahmud Kemal'di. Sözler ağzından inci taneleri gibi dökülür, insanı huzura sürükler, yine de ara sıra şaşırtıcı sözlerle yeknesaklığa engel olmasını bilirdi. Konuşmasının çoğu zaman monolog haline dönüşmesi kendi kusuru değildi. Çevresindekilere kibarca açış yapmak fırsatını verirdi, fakat kimse birkaç kelimeden fazla söyleyemezdi. Onunla yolculuğumuzun hiç bitmemiş olmasını ne kadar isterdim."Prof. Mehmet Kaplan'ın da, bu konuda Yusuf Mardin gibi düşündüğünü Şubat 1977 tarihli "Türk Edebiyatı" dergisinde "Sohbet ve Kitap" başlığıyla yayımladığı yazıdan anlıyoruz. Kaplan Hoca diyor ki:"Eskiler sohbetten hoşlanırlardı. 'Hoşsohbet' denilen, yani iyi konuşan, dinleyenleri eğlendiren, güldüren bilgili ve ârif kişiler çok sevilirdi. Böylelerinden söz edilirken, sohbetine doyum olmaz, diye övülürdü.Gençlik yıllarımda, üniversite çevresinde 'hoşsohbet' denilen bir hayli insan tanıdım. Yahya Kemal, Mükrimin Halil Yınanç, İbnülemin Mahmud Kemal bunların başında geliyordu.İbnülemin'in sohbetlerinde çok bulunmadım. Genç bir asistan iken bu sohbetlerden biri bende derin bir akis bıraktı. Devrin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hasan Âli Yücel, Mükrimin Halil, İstanbul Üniversitesi'nin büyük hocaları evindeydi. İbnülemin de esas itibariyle tarihçiydi. Tanzimat'tan sonra yetişmiş şahısların hayatını çok iyi bilirdi. 'Son Asır Türk Şairleri' ile 'Son Sadrıâzamlar' adlı kitaplarında bu bilgilerini, çok şükür yazıya geçirmiştir. Bugün onları okuyanlar, İbnülemin'in bilgisi, kültürü, düşünüş tarzı, üslubu hakkında bir fikir edinebilirler. Fakat Tanpınar'ın 'bu cihan kaynanası' diye tavsif ettiği İbnülemin, insan olarak eşine az rastlanılır bir şahsiyete sahipti. Telaffuzu, bakışı, bilhassa hiddetlenince