Kitapları süsleyen takrizler

Yeni Şafak Dursun Gürlek - Kitapları süsleyen takrizlerİslam tarihiyle ilgili olarak kaleme alınan eserlerin sadece isimlerini ve müelliflerini sıralasak o bile kocaman bir cilt olur. Bu sahanın en önemli kitaplarını ise Efendimiz'in hayatını ve nübüvvetini anlatan eserler teşkil ediyor. Bilindiği üzere bunlara "siyer" deniliyor. Sahabe efendilerimiz hakkındaki müellefat ise önem itibariyle ikinci sırayı alıyor. Bütün peygamberlerle beraber halifelerden, devlet başkanlarından söz eden İslam tarihleri de vardır ki, merhum Ahmet Cevdet Paşa'nın "Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ" isimli iki ciltlik şaheseri buna en mükemmel bir örnektir. Cevdet Paşa müverrihliğinin yanı sıra şahane bir üslubun da sahibi olduğu için, Kısas-ı Enbiya kütüphanelerimizin baş köşesini işgal ediyor ve yazıldığı tarihten bugüne kadar büyük bir zevkle ve şevkle okunuyor.Sırf Peygamber Efendimiz'in hayatıyla ve Asr-ı Saâdet'le alakalı olarak telif edilen ve ulemanın takdirine mazhar olan bunca külliyattan biri de merhum Mevlânâ Şibli Numani'nin "Asr-ı Saadet - Peygamberimiz'in Tebligat ve Talimatı" isimli çalışmasıdır. Beş ciltlik bu eseri ben ta İmam Hatip Okulu öğrencisiyken satın almıştım. O gün, bugün kütüphanemi süsleyen kitabı Haydarâbad Üniversitesi'nin profesörlerinden Ali Genceli Urduca'dan Türkçe'ye çevirmiş, Eşref Edip Bey de yayına hazırlamış.Eserin baş tarafında yer alan takdim ve takriz yazıları da büyük bir önem arzediyor. Eşref Edib'in takdim yazısı zevkle okunduğu gibi takrizler de dikkati çekiyor. Eskilerin devam ettirdiği güzel bir geleneği de, değerli kitaplarda yer alan bu takriz yazıları teşkil ediyordu. Bilindiği üzere takriz yazarın isteği üzerine tanınmış biri tarafından yazılıp eserin başına konan takdim yazısıdır. Artık günümüzde kimse, kimsenin kitabına takriz yazmıyor. Herkes kendi kitabını yine kendisi överek garabet nümûneleri sergiliyor.Bu külliyat "Asr-ı Saadet: İslam Tarihi" unvanıyla ve eski harflerle ülkemizde ilk defa yayımlanınca büyük bir heyecanla karşılandı, ulemamızın yüksek takdirlerine mazhar oldu. İzmirli İsmail Hakkı, Veled Çelebi, Kâzım Nami ve Hakkı Süha Gezgin gibi zatlar takdir duygularını dile getiren takrizler yazdılar.Üstad, İzmirli İsmail Hakkı Bey'in takrizi şöyle:"İslam Akademisi tarafından hazırlanıp Reis-i Muhakkıkin-i Ulemadan Mevlânâ Şibli Hazretleri tarafından kaleme alınan Asr-ı Saadet - İslam Tarihi'nin yayımlanan ciltlerini, baştan başa ve seve seve okudum. Mukaddime, müellifin hemen her asırda erbabı çok olmayan, hususiyle zamanımızda pek nadir olan uzun bir sa'y ve tetebbu neticesinde elde edilebilen nakd-i rical, usul-i hadis gibi âli bir ilimde mütebahhir, yed-i tûlâ sahibi olduğunu açık bir surette ilan ediyor. İslam irfan âlemine hediye edilen bu muazzam eser kıymetli, pek kıymetlidir. Mesela müellifin Bedir muharebesindeki mucize hakkında tetkikatı akıllara hayret verecek derecede ilmidir."Üstad Hakkı Süha Gezgin de şöyle diyor:"Asr-ı Saadet adlı bu muazzam eser, 'tahkik'in emrettiği bütün yollardan geçmiş. Bence en büyük meziyetlerinden biri de, muasır nesle hurafelerden kurtulmuş, ilmi bir görüşle ve usuli bir düşünüşle meydana getirilmiş bir hakikat kürsüsü olduğudur. Büyük bir âbide karşısındayım. Onun temâşâsından aldığım zevkin omuzlarıma yüklediği büyük bir minnetle kalbim çarpıyor. Bu sözlerim o çarpıntının pek samimi eserlerinden başka bir şey değildir."Yüksek ilmi seviyesiyle ve tabii ki İstanbul efendiliğiyle tanınan eski İstanbul müftülerinden Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, hakikaten şerefli bir güzel yazıcıydı. O da adı geçen külliyatın Ömer Rıza Doğrul tercümesine yazdığı takdire ve tahsine şâyân takrizinde şu güzel sözleri söylüyor:"Vaktiyle, Hint ulemasından Mevlânâ Şibli tarafından kaleme alınıp tilmizlerinden Süleyman en- Nedvî'nin himmetiyle tamamlanan ve Ömer Rıza'nın kalemiyle Türkçe'ye çevrilen 'Asr-ı Saadet - Peygamberimiz'in Sireti' adlı eseri mütalaa etmiştim. Üslup berraklığı ve kaynak sağlamlığı ile mümtaz; asrımızın kulağına yatkın bu kıymetli eserden İslam adına gurur duymuştum. Lakin eserin eski harflerle basılmış olması ve günümüzün dil sadeliğine uzakça bulunuşu bakımından ondan faydalanmak belirli bir seviyenin nasibi oluyordu. Onun yeni harflere ve sade bir dile çevrilmesi de haylice müşkil