Danıştay'a "iltisak ve irtibat" çarpıtması

Erdoğan'ın önceki hafta daha önce "darbeci katil, onunla asla görüşmem!" dediği Sisi'yle "kardeşim!" diye kucaklaştığı Mısır gezisi dönüşü uçağına aldığı "akredite gazeteciler"e Anayasa Mahkemesi'nin yanısıra Danıştay kararlarını da tanımayacağını ilânı, İliç'teki maden rantı heyelanıyla yoğun siyasi gündemin karamboluna geldi.

Danıştay'ın "'fetö' ile irtibatlı oldukları" gerekçesiyle meslekten ihraç edilen 450 hâkim ve savcı hakkında göreve iâde kararı vermesine karşı "AYM kararına saygı duymuyorum" lâfına benzer "AYM'nin aldığı bazı garip kararlarda 'cumhur ittifakı' olarak tepkisiz kalmıyorsak, Danıştay'ın kararına da sessiz kalamayız" çıkışı üzerine, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun sözkonusu hâkim ve savcılara yeniden inceleme başlatması siyasetin yargıya müdahale yeniden gündeme getirdi.

Cumhurbaşkanı'nın "hazmedemiyorum" açıklaması, önceki "yargıya gerekli tâlimatı verdik", "yargıya gerekenleri söyledik, gereğini yapıyor" sözleri gibi "tek kişilik rejim"de Anayasanın 138. maddesindeki "hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve tâlimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz" esasının bütünüyle berhava edildiğini bir defa daha tescilledi.

"HSK HİÇ BİR BİLGİ VE BELGE SUNAMAMIŞ"

Çarpıklıkların başında öncelikle 15 Temmuz" bahanesiyle dayatılan 20 Temmuz "OHAL darbesi" sonrası yedi buçuk yıldır beş bine yakın hâkim ve savcı hakkında devam eden yargılamaların sonunda sadece 450'si hakkında verilen "iâde kararı"nın sanki bir günde verildiği algısını telkinle Danıştay'ın da karalanması geliyor.

Oysa KHK ile ihraçlara 23 Ocak 2017'den sonra yargı yolunun açıldığını ve 5. Daire'nin davalara bakmakla yetkili kılındığını nazara verip "baskı ve tehdit altındayız" diye yakınan bir Danıştay üyesinin, gazeteci yazar İsmail Saymaz'a ifadesiyle, "Dosyalarda somut verilere dayanılmadan meslekten çıkarma işlemlerinin tesis edildiği görülmüş. Yargılama aşamasında, başta HSK olmak üzere belli kurum ve kuruluşlara irtibat ve iltisakına yönelik somut verilerin bulunup bulunmadığı sorulmuş. Davacılarla ilgili bir bilgi veya belge sunulmaması sonucunda -bu kişilerin beraat etmiş olmaları veya haklarında tâkipsizlik kararları verildiği görülerek- yıllara sari şekilde iptal kararları verilmiş..." (Sözcü, 18.2.24)

Doğrusu, bu davalardan bir kısmının beraat ve takipsizlikle sonuçlanmasına rağmen geri çevrilerek "irtibat ve iltisak"la meslekten çıkarılmaları, "tek kişilik rejim"de yargının ne denli vesâyet altına alındığını açıkça ortaya koyuyor. Ve AKP'li Meclis eski başkanlarıyla Adalet bakanlarının "Adalet sarayları yaptık, ama içini dolduramadık", "mahkemelerin bağımsızlığı ölmüştür" yakınmalarını, yüksek yargı temsilcilerinin "yargıya güvenin sıfırlandığı" hayıflanmalarını haklı çıkarıyor.