Bayram öncesine sıkıştırılıp muhalefetle, sivil toplumla, hukukçularla görüşülmeden "10. yargı paketi"nde apar topar geçirilen "infaz yasası" da görüntüden ibaret kaldı.
Muhalefetin itirazıyla bazı cezalarda alt ve üst sınırlar değiştirilse de "paket"in asıl amacının siyasî iktidarın dolup taşan cezaevlerinde -100 bini fazla- 420 bin mahkûmdan bir kısmını tahliyeyle siyasî propaganda maksatlı olduğu her haliyle ortada.
Aslında muhalefetten seçilen belediye başkanlarıyla yöneticilerine "itibarsızlaştırma" kasdıyla "düşman hukuku"nu dayatan siyasî iktidarın "yeni af" ve "reform" iddialarının amacı ortada. Belli ki "torba yasa"yla dayatılan "dezenformasyon yasası" ve kamuoyundan gelen tepkilerle geri çekilen "etki ajanlığı teklifi" gibi bu yasayla da göz boyama bir politik gösteri sergilenmek istendi.
Her ne kadar bazı düzeltmeler yapılsa ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nca mahkeme kararı olmadan bilgi edinme, haberleşme hürriyeti ve iletişim araçlarının yasaklanıp engellenmesi; sosyal medya kullanıcılarının hapse atılmasını yasallaştıran bazı maddeler son anda çıkarılsa da hukukçuların tesbitiyle bu "paket" de yaraları sarmıyor; beklentilere cevap vermiyor, biriken problemleri çözmüyor.
HAKSIZLIKLARI ORTADAN KALDIRMIYOR
Zira "denetimli serbestlik"te hasta mahkûmlara, tahliye ve konutta infaz yolunun yaş sınırları genişletilerek açılması, ağır hastaengelli hükümlülerin evinde elektronik takiple mümkün olması benzeri bazı olumlu değişiklikler dışında, iktidardakilerin iddialarının aksine bu "yargı paketi"nde de "dağ fare doğurdu."
Mesela Covid-19 salgını cezalarında aynı suça çifte uygulamaya son verilmesi vaadi tutulmazken, ifade hürriyetini, toplantı ve gösteri hakkını kullanan ya da Saray iktidarını eleştiren bir tweeti atan binlerce vatandaşın "Cumhurbaşkanı'na hakaret"ten gözaltına alınıp tutuklanmalarına, cezaevine konulmalarına bir sınırlama getirilmedi.
Yine yatarı olmayan "fikir suçluları"nın "tutuklama" perdesinde hapse atılmalarına, muhalefet adaylarının fotoğraf, pankart ve posterlerinin asılıp taşınmasının "suç" sayılmasına karşı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi engelleyen hiçbir düzeltme yapılmadı.
En vahimi de bir yandan kırk bin insanın katlinden sorumlu terörist başıyla "kurucu önder" diye barışılırken, terörist elebaşlarına "af" formülleri aranırken, diğer yandan 15 Temmuz Hadisesi bahanesiyle "tek adam otoriter rejimi"nin milletin başına musallat edilmesinde istimal edilen "tek imzalı KHK"larla sahte ihbarlarla, istihbarat jurnalleriyle, hiçbir hukukta olmayan "iltisak" ve "irtibat"la vatandaşların cezalandırılması hukuksuzluğuna son verilmedi.
"İhraç" edilen yüz binlerce kamu görevlisinin aynı çuvala sokularak işlerinden edilmesi haksızlığı, on binlerce kişinin "hak ihlâli"yle yargısız infazla hapse atılması zulmü ortadan kaldırılmadı. Yargıdan beraat kararı alanların dahi, komisyondan göreve iade kararı çıkanların işlerine başlamaları bile sağlanamadı.