"28 Şubat" ve "bir darbenin engellenmesi"
"28 Şubat"ın yirmi sekizinci yılında hangi mihrakların süreci" tahrik ettiği, hangi mercilerin, kimlerin demokrasiye, millete ve meşruiyete kurulan darbe komplosunu ve fitne ateşini söndürmek için uğraştığı bir bir açığa çıkıyor.
Üzerinden bunca zaman geçtiği halde başta karargâh"a doluşup '28 Şubat'ı ayakta dakikalarca alkışlayan bürokratlar, üniversite rektörleri, öğretim üyeleri, akademisyenleri, yüksek yargı mensupları, iş adamları, sendika temsilcileri, medya sorgulanmadan, darbeye karşı duranlar itham edilmesi garabeti sergileniyor. Hâlâ bütün darbeler ve ara dönemlerde yapıldığı gibi "28 Şubat"da da doğrular "yanlış", yanlışlar "doğru" gösteriliyor.
Bunların başında ,"28 Şubat cuntacıları"nın, "Siz yerinizde kalın, size karışmayacağız" güvencesiyle Refahyol hükûmetini alaşağı etme teklifine şiddetle "Cesedimi çiğnersiniz!" tepkisini gösteren dönemin Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel'in 12 Mart gibi "28 Şubat"ın da Meclis'in açık tutularak atlatılıp eşiğe gelen darbeyi önlemesi gerçeği geliyor.
Vefatından yaklaşık iki ay önce Güniz Sokak'taki ziyaretimizde gazetemizin Genel Yayın eski Yönetmeni Kâzım Güleçyüz'ün hakkındaki "28 Şubat iddiaları"nı aktarması üzerine, "28 Şubat'ın vahim fiilî bir darbeye dönüşmemesi için yaptığı onca mücadeleye rağmen 28 Şubat tutanakları açıklansın, benim ne tür bir mücadele içinde olduğum görülecek" tepkisini dile getiren Demirel, belgelerle hakkındaki iddiaları çürütmüştü.
"DEMİREL OLMASA '28 ŞUBAT' AÇIK BİR DARBEYE DÖNÜŞEBİLİRDİ"
Öncelikle 100 sayfalık "Darbe Tutanakları" ismi altında yayınlanan 7 Haziran 2012'de beş saat süren Meclis Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda asılsız iftira ve karalamalara karşı "28 Şubat 1997 MGK toplantısının tutanakları açıklansın, kimin ne söylediği, benim '28 Şubat'ın mimarı mı' olduğum, yoksa bir darbeyi mi önlediğim ortaya çıksın" çağrısıyla, 1950'den o güne on altı genel seçime karşı en az beş darbe ve muhtıranın dayatılmasıyla halkın hür irâdesiyle seçilmiş Meclis'e ve hükûmetlere dayatılan darbelerin ve muhtıraların dürüstçe ortaya konulması çağrısı vaziyeti ele veriyor. (Darbe Tutanakları, 91)
Vakıa şu ki muhtelif çevrelerin değerlendirmeleriyle "28 Şubat"ın içyüzü ifşa oluyor. "28 Şubat'ta kâğıt üstünde her şeyin kılıfına uydurulduğunu, askerin kışladan çıkmadığını, ama tankıyla topuyla geliyorum' dediğini" yazan Hasan Cemal'in "27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi önceki darbelerin bir uzantısı '28 Şubat'ta askerin açık darbesini önlemede Cumhurbaşkanı olarak Demirel'in olumlu rolü var" değerlendirmesi bunlardan biri. (Milliyet, 3.3.12)
Keza sözkonusu Meclis komisyonu zabıtlarına atıfla gazeteci yazar Derya Sazak'ın, "Demirel, 28 Şubat'ta bu kez 'devrilen' değil, askerleri darbe fikrinden caydırandı. Demirel olmasa' 28 Şubat açık bir darbeye dönüşebilirdi" tesbiti vakıayı ele veriyor. (a.g.g., 8.4.12)
Bu konuda Cuntacıların "28 Şubat"ı bir darbeye dö-nüştürmede Demirel'i aşamadıkları ve caydırıldıklarını teyid eden dönemin FP milletvekili gazeteci yazar Nazlı Ilıcak'ın Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 28 Şubat Alt Komisyonu'na, "O süreçte eğer Demirel'in tecrübeleri olmaza, klasik darbe olurdu" sözleri dikkat çekici. (a.g.g., 29.6.12)
Yine yıllarca AKP'de siyaset yapan Adalet eski Bakanı Sadullah Ergin'in, "eski siyasîlere haksızlık etmişiz" ifadesiyle geçmişte sitem ettiğim büyüklerimden helâllik isteyen hayıflanmasıyla "28 Şubat"a dair haksız ithamların, algı operasyonlarıyla yanlış telkin ve çarpıtmalara karşı hakşinaslığı; bir dönem Çiller'in de danışmanlığını yapan Şükrü Karaca'nın, "Biz o zaman Demirel'e haksızlık etmiştik. 28 Şubat'ta onun belirleyici rol oynadığını falan düşünüyorduk. Sonraları şahsen anladım ki, onunkisi bir erken uyarıydı" sözleri gerçeği ortaya koyuyor. (Yeni Asya, 22.9.13; 7.1.14)