Orhan Karaveli'nin ardından

Güzel bir insandı. Güzel bir Cumhuriyetçiydi. Güzel bir gazeteciydi. Güzel bir yazardı. Yıllar önce Azerbaycan'a yaptığımız bir seyahatte tanımıştım onu. Sonra dostluğumuz gelişmişti imza günlerinde, panellerde, televizyon programlarında, kitap fuarlarında. Dün ölüm haberini alınca aklıma o geziler, o söyleşiler, o sohbetler, o programlar geldi. Ustamız, dostumuz, ağabeyimiz, meslek büyüğümüz Orhan Karaveli de ayrıldı aramızdan. Nüktedandı, bilgeydi, her anısı bir öğüt, bir ders gibiydi bizler için. Elimde kâğıt kalemle dinlerdim Orhan ağabeyi. Üniversitede tez danışmanı olduğum genç araştırmacıların, genç meslektaş adaylarımızın lisansüstü tezlerinde, özellikle de bir biyografi söz konusu olduğunda yardımını isterdim. Hemen büyük bir içtenlikle yardımıma koşardı. Tüm bildiklerini, tüm arşivini cömertçe paylaşırdı. Bundan da büyük bir mutluluk duyardı. Yıllar önce, Gürkan Hacır'ın "Şimdiki Zaman" programında, çocukluğunun Ankara'sını anlatırken gözleri dolmuş, beni de ağlatmıştı canlı yayında. Atatürk'ü gördüğünü söyleyip, "Saçlarımı okşamıştı" dediğinde "Orhan ağabey, desene, saçlarının gürlüğünü, yüzünün güzelliğini ve bakışlarındaki güleçliği Atatürk'ün ellerine borçlusun" demiştim. Duygulanmıştı.ABD'de, Fransa'da, İngiltere'deki muhabirlik yıllarını anlatırken renkli anılarını da bizlerle paylaşırdı. Hayranlık duyardık. Kitaplarını nasıl yazdığını, araştırma safhasında neler yaptığını, gerekli malzemeyi topladıktan sonra İstanbul dışında bir otelde yazım aşamasında nelere dikkat ettiğini paylaşırdı bizlerle. İmrenirdik. Gazetemizin "Olaylar ve Görüşler" sayfası için yazı yazmasını rica ettiğimde bana verdiği yanıt,