Deprem ve büyük yenilgimiz

Türkiye; depremde hayatını kaybeden yurttaşlarına ağlıyor, halen enkaz altında kalanları kurtarmaya çalışıyor, nerede hata yaptığını sorguluyor. Bilim insanları, meslek odaları, uzmanlar uyarıyorlar sürekli, hem bundan sonra yapılması gerekenler hakkında hem de İstanbul'da yaşanacak bir depremin sonuçları konusunda.Yıkılan binalara ilişkin sadece müteahhitler değil, onlarla birlikte mühendisinden yapı denetim şirketine, belediyedeki ilgili birimden yetkili bakanlığa dek zincirleme bir sorumluluk var. Adeta örgütlü bir suç söz konusu. Ama hiç kimse kapsamlı, tutarlı, yürekli bir özeleştiri yapmıyor.Vahşi kapitalizmin, sermayenin sınırsız tahakkümünün, serbest piyasa ekonomisinin, dizginlenemeyen kâr hırsının, bencilliğin, çıkarcılığın, rüşvet mekanizmasının sonuçlarını yaşıyoruz. Ama hiçbir ana akım siyasi parti; kamuculuktan, devletçilikten, planlamadan bahsetmiyor. Özelleştirmelere açıktan karşı çıkmıyor. Belediye sistemini öyle kıyıdan kenardan değil, cepheden eleştirmiyor.Devletin, hele de anayasamızda yazdığı üzere sosyal devletin, eğitim, sağlık, iş, emeklilik, beslenme, barınma gibi çok temel alanlardaki sorumluluğu belli. Ama siyasetçiler anayasanın siyasal, ideolojik, sınıfsal yönüne değinmiyorlar. NedenÇünkü istisnalar hariç, siyasetin sağı ve solu, iktidarı ve muhalefetiyle, siyasetin finansmanında kent rantını, belediye ilişkilerini temel bir mali kaynak olarak görüyor.Geçenlerde