Cep yakan faturalar ve ekonomik tercihler

Hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk var gündemin ilk sırasında. Bunlar yetmezmiş gibi, benzin ve motorine gelen zamlar da üretime ve nakliyeye yansıdığından, iğneden ipliğe tüm ürünlerin fiyatını artırıyor. Dahası var. Kış koşullarında milletin belini daha da büküyor yüksek doğalgaz ve elektrik faturaları. Devlet borçlu, yurttaş borçlu, özel sektör borçlu. Gençlerin büyük bölümü, yurtdışına gitmenin yollarını arıyor. Geleceğini Türkiye'de değil, gurbette görüyor. Bu şartlarda, iktidarın ekonomiye ilişkin söz ve vaatleri de etkili, inandırıcı olmuyor. Vaatler, emekçilerin cebine yansımıyor çünkü. Hele bir de paralı yollara, köprülere ödenen yüksek geçiş ücretleri var ki halkın öfkesini artırıyor. Bu yolların yapımında belli şirketlerle imzalanan özel, imtiyazlı anlaşmalar, döviz cinsinden, geçiş garantili ödemeler, tepkiyi büyütüyor. Türkiye bu yoksulluğu kader olarak görmek zorunda değil elbette. Eğer ekonomisini, ulaşımını, tarımını, sanayisini, enerjisini, nüfusunu planlayabilirse bu sarmaldan kurtulması mümkün. Bakın ne diyor daha 1930 yılında, ulaşımın önemi konusunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk: "Ekonominin gelişmesinde başlıca gerekli olan yollar, demiryolları, limanlar, kara ve deniz ulaştırma araçları, milli varlığın maddi ve siyasi kan damarlarıdır, refah ve kuvvet aracıdır." ÜRETİMDEN KOPMANIN BEDELİ Türkiye'de devlet büyük ölçekli sanayi tesisi kurmuyor, kuramıyor. Tersine elde kalan son kamu iktisadi teşebbüslerini de (KİT) özelleştiriyor. Özel sektörün de gücü sınırlı. Üretimden değil, paradan para kazanmayı yeğliyor. Kârını azami kılmaya çalıştığından risk almıyor. Yatırım ve üretim maliyetlerine katlanmak istemiyor. Kalkınmada öncelikli yörelere yatırım yapmaktan, fabrika kurmaktan, istihdam yaratmaktan uzak duruyor. Türkiye'nin önde gelen özel şirketleri arasında kaynağını, yatırımını, üretimini, şirket merkezini yurtdışına taşıyanların sayısının