Çarşıdaki kuyruk ve özelleştirme masalı

Bir yanda asgari ücretin artırılmasına yönelik talepler, diğer yanda ardı ardına gelen zamlar. Ekonomik durum öylesine ağır ki, savaşı, dış politikayı, salgın hastalığı, Seçim Kanunu'ndaki değişiklikleri, hepsini geride bırakıyor. Bu durum elbette doğal, kaçınılmaz. Peki, Türkiye; yıllardır üretmeden tüketmeye alışan bir ülke olarak gerekli dersleri çıkarıyor mu Hayır. İktidar, pembe tablo çizmeye çalışıyor, o kadar. Bunun da çarşıda, pazarda, günlük hayatta karşılığı yok. Biliyoruz, Türkiye; yıllardır gözü kara bir özelleştirme programı uyguladı. Biliyoruz, Türkiye; yolsuzlukların yaygın olduğu bir ülke. Biliyoruz, Türkiye; dış borç bağımlısı. Biliyoruz, Türkiye'de atıl yatırımlara ayrılan kaynakla, çok büyük işler yapılabilirdi. Biliyoruz, Türkiye'de batan bankalar, sadece ekonomiye değil, bireylere, ailelere, topluma da büyük zarar verdi. Biliyoruz, Türkiye'de savurganlık yaygındır, bu da halkın özverisinin heba olması sonucunu doğurur. Biliyoruz, bürokrasideki makam arabası sayısı, lojman sayısı, yurtdışı temsilciliklerindeki personel sayısı, siyasette ve bürokrasideki danışman sayısı oldukça yüksektir. DIŞA BAĞIMLILIĞIN BEDELİTürkiye'nin tarımdaki ithalat bağımlılığı, sadece tarım ve ekonomiye ilişkin bir sorun değildir. Beslenme boyutuyla bir halk sağlığı sorunu olduğu gibi, aynı zamanda bir ulusal güvenlik sorunudur. Hayvan sayısı azalan, ekilebilir arazilerinin yüzölçümü küçülen, çiftçi sayısı gerileyen ve yaşlanan Türkiye'nin, bir an önce tarımda, sanayide, hizmet sektöründe planlamaya yönelmesi gerekir. Eski ezberlerden kurtulması da zorunludur. Yıllarca, "devletin sırtındaki kamburlardan kurtulmak",