Filistin neyimiz olur

Filistin topraklarında yaşanan her gelişme, isteyelim veya istemeyelim, ülkemizi yakından ilgilendirir. 'Bize ne Filistin'den' diyemeyiz. Kudüs'te, Gazze'de, Ramallah'ta olan bitene kayıtsız kalamayız. Hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi davranmak, ancak taşlara mahsustur.

Nurettin Topçu, şöyle söylüyor: "Biz, kaderimizin hizmetkârıyız." Filistin bizim milli kaderimizdir. Dolayısıyla inancımızın, tarihimizin, kültürümüzün ve coğrafyamızın bir parçasıdır. İşte bu yüzden, Filistinli kardeşlerimize yardımcı olmak mecburiyetindeyiz.

Nihayetinde, bu iş parti meselesi de değildir. İktidarda kim olursa olsun, geçmişimiz ve tarihî mesuliyetimiz değişmez. Kaçsak da kurtulamayız.

Peki, Filistin coğrafyası bizim için neden bu kadar kıymetlidir

Kudüs ilk kıblemizdir. Fakat mesele bundan ibaret değildir. Daha başka anlamlar da taşımaktadır.

Gazze'nin düşmesi, Türkiye'nin ayağa kalkması demek değildir. Buna karşılık: Anadolu'nun savunması, Filistin'den başlar. Bu milletin savunma hattı, yüz sene önce, Filistin'den kırılmıştır. Kudüs'le beraber biz de düştük.

Filistin topraklarının, Kudüs ve Gazze'nin son hamisi bizlerdik. Buralar, maalesef, bizim elimizden çıkmış oldu. Birinci Dünya Savaşı'nda savunma hattımız Gazze'ye kurulmuştur. Bu hattın yıkılmasıyla birlikte, milli savunma hattımız kırılmıştır. Sonrası malum: Kudüs, Filistin, Suriye düşman eline geçmiştir. Ardından Mütakere, Sevr dayatması.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunda subay olarak vazife yapan Selahattin Günay'ın Suriye ve Filistin hatıralarından meydana gelen Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk isimli kitabı okursanız, bugünlerde yaşananları da az çok kavrayabilirsiniz. Arap gençlerden biri, son Türk birliği bölgeden çekilirken, askerimize şöyle seslenmiştir: "Ah Türk, bizi kimlere bırakıp gidiyorsun!"

Filistin toprakları, Anadolu'dan imdada gelen en seçkin birlikleri bağrında barındırıyor. Filistin'de kırk yedi şehitliğimiz var. Yani Filistin'deki her karış toprak, Türk kanıyla sulanmıştır. Edward J. Erickson'un Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı isimli eserinde bahsedilen, ortak kabul görmüş rakamlara göre: Birinci Gazze Muharebesi'nde 82 şehit ve bin 336 yaralı vermiştik. İkinci Gazze Muharebesi'nde 2 bin şehit ve 4 bin yaralı. Üçüncü Gazze Muharebesi'nde ise bin şehit ve 2 bin yaralı.

Doksan yıl sonra, Dördüncü Gazze Muharebesi diyebileceğimiz, Mavi Marmara direnişi neticesinde de 9 şehit ve 50 civarında yaralı verdik.

Bütün bunları anlattığımızda, olumsuz örnekleri önümüze getiren bir kesim var. Sürekli aynı yerden sesleniyorlar: "Araplar, Osmanlı'yı arkadan vurdu. Türkiye kendine baksın."

Hem kendimize, hem bir parçası olduğumuz ümmete bakacağız. "Osmanlı'yı arkadan vuran kim" sorunun cevabını bulmak için de tarihin hakikatlerine.

Birinci Dünya Savaşında, binlerce Yahudi, Osmanlı'yı arkadan vurmuştur. Osmanlı ordusu ile İngilizler arasında Filistin, Sina, Gazze, Suriye cephelerinde devam eden savaşlarda askerlerimizin mevzilerini, savunma hatlarımızı, ikmal yollarımızı, planlarımızı, cephane ve yiyecek depolarımızın yerlerini İngilizlere bildirmişlerdir. İngilizler, bu bilgiler ışığında etkili saldırılar yapmış ve umduklarından daha kolay ilerlemişlerdir.

Feridun Kandemir'in kaleme aldığı Fahreddin Paşa'nın Medine Müdafaası kitabındaki "Yahudi casuslar" bölümünü, bu hususa dair, önemli bir kaynaktır. Kitaptan biraz uzun sayılabilecek bir alıntı yapalım: "İlk Dünya Harbi esnasında, Filistin Yahudi Casusluk Merkezi gizlice kurulmuştu.