Ummak
Hatırlanmak, güzel bir duygu. Hatırlanmak da öyle…
"Gönül umduğuna küser", çok bilinen bir halk tabiri.
Elbette ki küsmek iyi bir şey değil, hem de memnu. İşi küsme raddesine getirmek de hoş değil. Bir bakıma bu, muhabbet kapılarının kapanması ve ihmal edişin, son sınırı olsa gerek.
İnsanlar, insanları ara sıra ziyaret etmeli. Bu, insanî ve bir İslâmî davranış biçimi.
Bir defa, bu düşünceyi taşımak, Allah'ın sevdiği, kullarından da beklediği bir hüs-ü hâl, bir olgunluk fiili.
Dost, dostundan umar.
Bu "ummak" sözünü, kişinin bir şekilde bir beklentisinin olduğu (ki bu beklenti, herhangi bir maddî menfaat değil; sevgi saygı, ilgi alaka, moral enerji gibi şeyler) bir diğer insanın; yani, dost bildiği kişinin tavırlarına karşı duyarlı olduğu manasında anlaşılmalıdır.
Bir de buna, intisap sırrıyla birçok müştereği olan kimseler mabeyninde ve o pencereden bakılırsa, mesele daha da ehemmiyet arz eder.
"Olmaz olmaz" dememek lâzım.
Her insanın zor günü de olur, dar günü de...
İşte o gün, işte o an arkasında görmek ister; o hâliyle, dosta görünmek ister.
Derdine deva olmasa da sıkıntısını onunla paylaşmak, onunla hemhâl olmak ister, zor gününde insanlar.
Mutluluklar da böyle değil mi
Bir kimsenin, başarısını dostlarıyla paylaşması, hayır dualara vesile olacağı cihetiyle önemli. Ve bunu dostundan, yakınından umar.
Bediüzzaman'ın, Nur Talebelerine, irtibatta ifrat etme tavsiyesini bu mealde düşünebilir miyiz bilmem, ama gönle yakın olan, gözden de ırak olmamalı; yani, irtibatını kesmemeli, onunla.
İşte bu manada, ziyaret, son derece önemli ve kıymetli. Hem aidiyet duygusunu da canlı tutar; "biz" olma vasfını güçlendirir, güncelleştirir.
Sırf Allah'ın rızasını umarak gerçekleştirilen / gerçekleştirilecek olan bu kabil ziyaret hem Allah'ı hem de Allah'ın kulunu memnun eder.
Ziyaret edilen kimseye, edenler hakkında; "Kardaşlarım, nurdaşlarım; arkadaşlarım ve dahası, arkam!" dedirir içten içe, içten içe...