Dara düşmüş gönüllerin en müessir ilâcı

Ümitlerin harman olduğu an, dua anıdır.

İhtiyaç sahibi bir insan, evvela kimin kapısını çalar, matlubunu çekincesiz bir şekilde kime iletir, kimden ister Elbette ki bizi, daha iyi bilen, bize merhamet eden; bizim en ince hatırat-ı kalbimizdekinden haberdar olan Rabbimize arz-ı hâcet edilir.

Dua, Rabbimizin kapısına varmak; Sevgili'nin sinesine yaslanmak.

Mümin için, hayatının aşı, ekmeği; tuzu, biberi dua. Çünkü duasız bir hayatın, duasız bir rahatın, duasız bir istirahatın tasavvuru ne mümkün! Zaten dua, insanın, insanlığına kıymet kazandıran bir fiil.

Dua, kulun ümit ışığıdır ve Allah'a itaatin en güzel ifadesidir.

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de: "(Resûlüm!) De ki: Kulluk ve yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin"1 buyurmaktadır.

İnsanların dar anında, zor anında, ıztırar lisanıyla yaptıkları duayı Mevlâ görüyor, duyuyor; elbette ki, haberdar.

Vaktiyle, dua eden bir mü'mini görmüştüm. Başı havaya yönelmiş, elleri ise semâya... Çırpınıyordu âdeta sesli sesli yalvarırken Rabbine. Gözyaşları sel idi. Öyle samimi bir yakarış, öyle ısrarlı bir yalvarıştı ki hâlinden anlaşılan. Duygulandım. Ben de katılmıştım duaya. Ellerimi açarak; "Ver yâ Rabbi, ver! Şu kulunun matlubuna cevap var!" diye niyaz ettim, o anda.

O, bunu fark etmedi, ama ben onun yanındaydım, onun mü'min kardeşi olarak. Her duaya cevap veren Rabbimiz, onu duyuyordu o an; onu görüyordu her an.

Müşterek bir dil oluyor, zor anlarda dualar!

Bediüzzaman: Bir müminin diğer bir mümin kardeşine "Bizahri'l-gayb", yani gıyaben ona dua etmesinin"2 makbul olduğunu söylüyor. Madem öyle, bizler de, birbirimize dualarımızla yardım edelim; öyle destek verelim. Umulur ki Rabbimiz, bizden kabul buyurur.

Çok sevdiğim bir kişi, bana gönderdiği mesajında benden dua istiyor. Bir bakıma, yukarıdaki paragrafa zımnen atıf yapıyor: