Her zaman, okumanın zamanı

İnsanlar, doğduğu günden öldüğü güne yani "beşikten mezara" kadar uzun bir terakkî ve tekâmül süresi yaşamaktadır.

Karanlık bir âlemden dünyaya gözünü açan insan, her türlü bilginin sahibi olmaya muhtaçtır. Buna, eğitim çağına gelinceye kadarki dönemde "ana kucağı"nda, diğer bir deyişle "aile okulu"nda başlar. Bu, ilk ve en esaslı temeldir.

Bilmek için öğrenmek, öğrenmek için de okumak gerekir.

Hâlık-ı Kâinat'ın, Hâbib-i Zîşân'ına ilk emri: "Oku!" değil mi Yani ona:

"Yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle -yazmayı- öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir"(Alak, 1-5) buyurmadı mı

Burada, insanı okumak, olayları okumak, düşünceleri okumak; yüzünden okumak, gözünden okumak gibi bazı belirtilerden hareket ederek bir manayı, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak, hissetmek tarzındaki bir çok mecâzî okumalar akla gelse de, esas kastedilen ve asıl olan, yazılı metinleri okumaktır.

Bunu: Gazete okur gibi "haber edinme" maksadıyla okumak; ders kitabı gibi, tamamını anlamak ve öğrenmek için okumak; şiir, roman, hikâye gibi birtakım duyguları beslemek için okumak ya da "ilme tâlip, kemâle müşteri" olmak için okumak mümkün. Örnekler çoğaltılabilir. Netice:

Okumak, okumak, okumak...

Ünlü Fransız edebiyatçı Honore de Balzac: "Kurnaz insanlar okumayı küçümserler, basit insanlar ona hayran olurlar, akıllı insanlar ise onu kullanırlar" diyor.

Ne demek istiyor Balzac

Anlaşılan veya anlaşılması gereken şu: Kendisini kurnaz, birçok şeyi de bildiğini zanneden bir kısım insanlar okumayla barışık değildirler ve ona ihtiyaç duymazlar. Bazıları, okumanın lüzumuna inanırlar fakat bahaneler silsilesiyle bir türlü bu güzelliği hayatlarına kazandıramazlar. Sonuncu grup insanlar ise; öncelik sıralamasına göre "ekmekten, sudan sonraki ihtiyaç" olarak görürler ve hayatlarına "mâl" ederler, okumayı.

Âhirete, ebedî hayata dair malûmâtlar okumakla elde edilir. Cenab-ı Hakkın kapısını çalmak manasındaki dua da bir okumak değil mi