Affetmek
"Affedin beni daldığım olursa eğer Neyleyim gönlümce değil bu olup bitenler"1 diyerek, özrünü izhar ediyor şair.
Affetmek İlâhî bir sıfat ve yüksek bir ahlâkî meziyettir.
Kul, kusursuz olur mu Elbette ki, olmaz.
Önemli olan, hâlimizi fark edip, yanlışlarımızdan dönmek; pişman olup yüz çevirmek.
Her insanın kendine mahsus bir hâli var. Tıpkı bir bahçe gibi dikeni var, gülü var; güle meftun bülbülü var. İnsanın doğruları, yanlışları; gözden kaçırdığı yanlışları olabilir.
Peki, bu durumda ne yapmalı
Yolu düzlemek için, evvelâ, herkes kendi nefsinden başlamalı.
Çünkü, "Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez"2 hakikati elimizde yanıltmaz bir pusula. Önce kendimizle ilgili bir özeleştiri ya da durum değerlendirmesi yapmalıyız. Acaba hangi davranışımız yerli yerinde ve karşıdaki insana güven veriyor ve onu rahatlatıyor Hangi davranışlarımız yahut doğru bildiğimiz yanlışlarımız onu rahatsız ediyor
İşe, önce buradan başlamalı.
Bize ait kusurları görmeli ve onun burnunu yere sürtmeli!
Ama bu hâl karşıdaysa, onu da incitmemeli; kerim olmalı, müsamahakâr davranmalı. Yani, "gece" gibi örtmeli, başkasının kusurunu, kabahatini.
Farz edelim ki toplum hayatında, insanî münasebetler içinde, iş ortamında, dostlar arasında bir kusur zuhur etti! Mütemadiyen bu kusurla meşgul olmak, ona takılıp kalmak huzuru örseliyor.
İşte, o an, affetmenin zamanı.
Bu toleransı gençlerden, arkadaştan, ıyalinden esirgemek olur mu
Yanlışa yanlışla, kötülüğe kötülükle karşılık vermek zayıfların, acizlerin işidir. Kusura bakmak, bataklığa batmak gibidir; baktıkça, batar insan.
Affetmek, kabahati bağışlamak ise fazilettir, erdemdir.
Cenab-ı Hak, "Affetmeniz, takvaya daha uygundur"3 buyuruyor.